Bölüm 4 - Günaydın...

6.3K 194 93
                                    

   Bazı arkadaşlarımızda bölüm görünmüyormuş o yüzden güncelledim.  Şimdi geri gidiyorum kddjsjsj.
   Herkese selaam, ilk olarak bölüm erken geldi sizin için. Dün ki fragmandan sonra herkesin moralini biraz yükseltmek istedim açıkçası. Bu yüzden hafta sonu başka bölüm atamayacağım şimdiden belirteyim dkdkdkd sonra size kıyamıyorum tüm gün bölüm yetiştiriyorum arkadaşlaaar
   2K okunmayı geride bırakmışızzz... Size ne kadar teşekkür etsem azdır, bunun için de minnettarım her birinize. Özellikle birinize ayrı bir teşekkürü borç bilirim, o da kendini biliyor, seviliyorsun.
   Bir de sizi Twitter'da görüyorum ckdkdkd takipteyim sizi, güzel yorumlarınız için ayrı ayrı çok teşekkür ederim.
   Son olarak yine bir soru sorayım. Bundan sonraki bölümlerde biraz daha romantizm olsun istiyorum ama dozundan emin olamadım. Yakalım mı gemileri?
    Neyse çok konuştum, size iyi okumalar.


"Bu gerçekten gerekli mi?" diye mızırdandı. Gülmeme engel olamıyordum. Aşırı tatlı görünüyordu.

Ogeday'ı evime davet ettikten ve o kabul ettikten sonra iyice morarmaya dönen gözünün kenarına evdeki tek ve en pahalı eti gözünün üstüne yapıştırmıştım.

"Valla bilmiyorum, babam çiğ etin işe yaradığını söylemişti zamanında. İstersen arayıp soralım." Dediğimde bana bakan tek gözü büyüdü. Babamın hışmının namını duymuşa benziyordu.

"Aman, aman kalsın." Dedi eti düzeltirken.

"Ne nazlı çıktın sen de Ogeday, evdeki en pahalı eti, canım bifteğimi koydum bir de gözüne." Dememle kahkaha atması eş zamanlı oldu. Çok güzel gülüyordu. Gülüşünden öpmek istiyordum ama yanlış anlardı. Eski sevgilimle daha yeni karşılaşmıştı. Yanlış görünürdü. Onun gözünde yanlış görünmek istemiyordum.

"Teşekkür ederim Nisa Hanım, kendimi değerli hissettirdiniz." Dediğinde beyin süzgecim yine kendini bir yerlerde unuttu ve ben ağzımdan çıkana dikkat etmedim. "Öylesin zaten."

Garip bir sessizlik ortama hakimiyet sağladı. O da beklemiyordu dediğimi, ben de. Hafifçe boğazını temizledi.

"Nis, konuşmalıyız."

Biliyordum. Aramızda, adını koymadığımız, ikimizin de hissettiği o duyguyu konuşmalıydık. Konuşmak istemiyordum. Konuşursak kırılmaktan, onu kaybetmekten çok korkuyordum. Varlığı ile aydınlanan ruhumu karanlıkta bırakmayacağını biliyordum, ona güveniyordum ama varlığının tek bir zerresini bile ruhumdaki tohumdan mahrum bırakırsa, hiç filizlenemeyecek, çiçek açamayacaktım. Biliyordum fakat yine de hafifçe "Tamam konuşalım," dedim.

Oturduğu yerde hafifçe dikleşti. Gözündeki eti yanındaki sehpanın üstündeki tabağa bıraktı. Ellerini birbirine geçirdi. Kendini hazırlıyordu. O da benim gibi neye nereden başlayacağını bilmiyordu. Yine de oturduğu yerin yanını hafifçe pat patladı. Yanına oturdum. Yakındık birbirimize. Nefeslerini hissedebiliyordum, sıcaklığı suratıma çarpıyordu. Mavileri ilgiyle yüzüme bakıyordu ama ben ona bakamıyordum. O mavilere yeşillik hiç yakışmıyordu ve benim orada yosunları görme korkum her şeyden daha üstündü. "Nis," diye mırıldanıp benimle göz göze gelebilmek için şekilden şekle girdi. Kayıtsız kalamadım, gözlerimizi çarpıştırdım. Güldü, güldüm. Mavilikler yerindeydi, yosunlanmamıştı. Rahatladım.

"Açıkçası sana pek anlatasım yok ama onunla konuştuklarımı bilmelisin." Beni konudan uzak tutmaya çalışmıyordu. Sen karışma demiyordu. Varlığıma, fikirlerime saygılıydı.

Her şeyi anlattı, konuştuklarını, kendi söylediklerini. Tek kelime atlamadı, ilgiyle dinledim. Söyledikleri, ona verdiği cevaplar, kalbimi eritti. Neyim olduğunu bilmiyordu ama ona verdiğim değerden güç alıyordu. Bana güveniyordu. Sözlerini bitirip ilgiyle cevabımı beklediğinde ona özür dilercesine tebessüm ettim. O bana karşı dürüsttü, ben de elimden geleni yapacaktım.

Kendimi Sende Buldum - OgnisWhere stories live. Discover now