Bölüm 7 - Yakılan Gemiler

7.1K 192 76
                                    

   YETİŞKİN İÇERİK ALARMI, BÖLÜM DEĞİLDİR. RAHATSIZ OLANLAR BİR SONRAKİ BÖLÜMLE DEVAM EDEBİLİRLER.

   Öncelikle selaaaam, ben geldimm dnsnsns Şimdi şöyle ki bu yeni bölüm ama değil çünkü geçen bölüm bazı sahneleri üstünkörü geçtim diye linç yedim kdkdjdkdsj. O yüzden yetişkin içerik alarmı koyuyorumm eğer okumak istemezseniz şimdi hemen geçin, bölüm akışında herhangi bir değişiklik olmayacak.

Dipnot: Sadece bir şeye değinmek istiyorum. Biliyorsunuz, buraya azıcık eğlenelim birlikte konuşalım diye bir şeyler yazmak için geldim. Bunun bir "kurgu" olduğunu ve benim de ilk yazışım olduğunu unutmayın lütfen. Eleştirilerinizin hepsine kabulüm, yapıcı olduğu sürece.

Neyse gidin okuyun hadi kuduruklar dndndndns

Nisa


   Çok güzeldi. Onunla yaşadığım her an çok güzeldi.
   Benim için karavan almıştı. Turuncu bir karavan. Her şeyi istediğim gibi tasarlamış, yıllardır hayalini kurduğum düşü gerçekleştirmişti. Şimdi de o karavanın içinde bacakları bacaklarıma karışmış halde, aynı battaniyenin altında yatıyorduk. Ne kadar zaman geçtiğini, güneşin ne zaman tenimizi ısıtacağını ikimiz de bilmiyor, umursamıyorduk. Tatlı tatlı sohbet ediyor, birbirimizi güldürüyorduk. Çünkü, ikimizde birbirimizin gülüşü için yaşar olmuştuk.

Sonra bir şeyler değişmeye başladı, biz bir şey yapmadan. Sanki, olması gereken bir şeymiş de ikimizin de engellemeye gücü yetmezmiş gibiydi. İlk bakışlarımız kilitlendi. Mavilerindeki dalgalar kıyıya öyle bir vuruyordu ki nefesim kesildi. Gözlerimi kaçıramadım ama onun gözleri hafifçe açılan dudaklarıma kaydı. Ardından mavilerini yine gözlerime kilitledi. İzin istiyordu. Hep böyle yapıyordu. İstemediğim hiçbir şeye kalkışmıyor, kendimi kötü hissetmeme izin vermiyordu. Fakat, istiyordum. Onunla ilgili, ondan gelecek her şeyi istiyordum çünkü biliyordum, ondan bana sevgiden başka hiçbir gelmeyeceğini. Bu yüzden, izin verdim. Kafamı hafifçe aşağı yukarı salladım. Hafifçe gülümsedi. Ona her seferinden izin veriyor olmam, onun kadar benim de istediğimi bilmek gururunu okşuyordu.
İlk hamleyi o yaptı. Dudakları, dudaklarımı buldu. Dudaklarını tanımıştım artık. Kendisi ne kadar nazikse, dudakları o kadar istekliydi. Yavaş, tadını çıkarmak istercesine, ama bir o kadar da hırçın öpüyordu. İlk olarak alt dudağımı hedefi belirledi. Dudakları arasında oynadı, kıvrandım. Ellerim ona uzandı. İsteğimi anlayıp üzerime doğru yükseldi. Ellerim boynunu buldu. Sıcaklığı ve ağırlığı üstümde hakimiyet kurdu. Bu hissi seviyordum. Onu, daha çok kendime çektim. Dudaklarımla oynamayı saniyelik olarak durdurdu, güldü. Bu sefer ben kafamı kaldırdım ve gülüşünden öptüm. Kısa ama yoğun bir öpüştü, onu serseme çevirmeye yetmişti.

Gözleri mavi değildi artık. Sevdiğim okyanus yerini koyu laciverte bırakmıştı. Bu rengi, gözlerinde ilk defa görüyordum. Her hali gibi bu hali de çok güzeldi.

"Nisa, duramayabilirim." Yoğun bakışmamızın arasında mırıldandı. Biliyordum. Durmak istemiyordum.

"Durma," dedim. Gözleri iyice karardı.

Bu sefer tekrar sormadı, izin almadı. Kafasını boynuma gömdü. Ellerim saçlarını buldu, hem çekiştirdim hem de oynadım onlarla. Bir süre sonra dudakları, yerlerini dişlerine bıraktı. Artık nazik değildi. Boynumu ısırıyor, ısırdığı yeri öpüyordu. Yavaş ısırıkları derinleştikçe sesime hakim olamıyordum.

"Ah," ince sesim karavanda yankılandı.

Ogeday'ın tüm vücudu gerildi. Kafasını boynumdan kaldırdı, dudaklarını dudaklarıma sabitledi. Hızla, ihtiyaçla öpüyordu. Elleri tişörtüme gitti. Uçlarını tuttu. Ona yardım ettim. Karşısında yarı çıplak kaldım, lacivert gözlerindeki memnun ifade kızarmam için yetti. Daha çok kızarmamak için onu üzerime geri çektim.

Bu sefer ilk hamle benden geldi. Dudaklarım dudaklarını buldu. İpleri elime almıştım. Gülümsememi sağlayan dudakları, gülümsediğim dudaklar ile öpüyordum. Onunla oynamama izin verdi. Kollarım boynundayken, ellerini belime sardı ve yerlerimizi değiştirdi. Bacaklarım iki yanına açıldı. Kucağına yerleştim. Kısıkça inledi. Kucağına daha çok yerleştim. İnlemesi artsa da kendini geri çekti.

"Yavaş," diye fısıldadı. Yavaşlamak istemiyordu ama bana zarar vermekten korkuyordu. Ben korkmuyordum. Yaramazca kafamı iki tarafa doğru salladım ve ellerimi onun hala üzerinde duran tişörte götürdüm. Kafasından çıkarırken hafiften zorlansam da bana yardım etti. Güldük. Gülüşü, gülüşümden öptü. Elleri ördüğüm saçlarıma gitti. Acıtmadan açtı. Neredeyse belime gelen saçları elleri okşadı. Sonra elleri yüzüme geldi, yanaklarımı okşadı.

"Çok güzelsin," dedi. Tebessüm ettim. Kızarmamı seviyordu.

"Eminsin değil mi? Hala durabiliriz." Hala hazır olduğumdan emin olmak istiyordu.

"Eminim, Oge. Sorma artık," diye isyan ettiğimde güldü. Gözlerinin kenarları kırıştı. Kucağında hafifçe yükseldim. Yüzünde en sevdiğim şeydi o kırışıklıklar. Sadece güldüğünde ortaya çıkıyorlardı ve benim en güzel manzaramdılar. O kırışıklıklardan öptüm. Gülümsemesi dudaklarında dondu. Elleri belimden çıplak sırtıma doğru hareket etti. Arkadan ittirmesi ile dikleştim. Artık ona üstten bakıyordum. Saçlarım etrafımıza yayılmıştı. Bize mahrem bir alan tanıyor gibiydiler. Dudakları, dudaklarımı buldu. Elleri sutyen kopçama uzandı. Yine izin isteyeceğinden korktum ama bu sefer durmadı. Yavaşça çıkardı. Askıları çıkarırken omzumu öptü, kollarımı okşadı. Tüm tüylerim diken diken oldu. Yerlerimizi değiştirdi. Sevdiğim ağırlığı üzerimdeki yerini aldı. Bacaklarımı onun kalçalarına sardım. İnledi. İnledim.

Son kez dudaklarımı öptü, ardından boynuma yöneldi. Daha önceki kadar oyalanmasa da yine gerekli özeni gösterdi. "Bebek kokunun kaynağı burada," dedi. Kesik nefeslerimin arasında hafifçe kıkırdadım. Dudakları, daha aşağıya, göğüslerime ilerledi. Sırtım yay gibi gerildi. Nefesim kesildi. Ağzımdan sesli bir inleme kaçtı. İnlemem, onu teşvik etti. Göğüslerimde oyalandı. Sonra göbeğime kadar indi. Tüm bedenim dudaklarından nasibini aldı.

Daha fazla dayanamadım. Ellerimle kollarını tuttum. Onu çağırdım. Anladı. Anında üzerime geri döndü. Her ne kadar hakimiyet onda gibi görünse de içten içe bütün ipleri ellerime bırakmıştı. Ne istersem, onu yapıyordu. Beni benden daha çok önemsiyordu.

Dudaklarımız tekrar birleştiğinde artık ikimiz de nazik değildik. Dili, dilimle oynuyordu. Elleri eşofmanıma indiğinde kalçalarımı hafifçe kaldırıp ona izin verdim. O da hızla ilk benim, ardından kendi kıyafetlerinden geri kalanları çıkardı. Tekrar üzerime yükselip burnumu öptü. Gözleri gözlerime kitlendi.

"Seni seviyorum," dedi. Gözlerim doldu. "Seni seviyorum," dedim.

Daha sonra, biraz pürüzlü tenimde yaşam hücrelerimi buldu. Elleri ellerime kenetlendi. Nefeslerimiz birbirine karıştı, inlemelerimizle birlikte. Bedenlerimiz birbirine karışırken o hep aynı şeyi dedi.

"Seni seviyorum."

Saatler birbirini kovalarken biz birbirimizi kaç kere sevdik, kaç kere bunu dile getirdik bilmiyordum. Dünyadan tamamen uzaktık. Sadece birbirimizin olduğu farklı bir evren kurmuştuk. Çok güzeldi. Bu evrende kimse bana dokunamazdı, kimse beni üzemez, kıramazdı. Çünkü Ogeday vardı.

Bir ara, nasırlı elleri kollarımda hafifçe gezinirken ellerim çekinerek kolyesine gitti. Dokunmak için izin istedim, izin verdi. Çok özel hissettim. Çok güzel hissettim. Onunla ilgili ilk anılarımı anlattım. Gözleri doldu ama aynı zamanda küçük bir çocuk gibi de sevindi. "Bu ilişkiye ilk düşen değilim belki ama en çok ben düştüm," dediğimde, bu yeni bir gülüşme ve öpüşme dizisini başlattı. O gece birbirimizi ne kadar sevdiğimizi saymamıştık ve o an bir yenisi daha eklenmişti ve bu, son da olmamıştı.

Sonra onun kokusu etrafımı, kolları belimi sarmalamışken, yavaşça kendimi uykunun kollarına bıraktım. Son duyduğum sözler ise saçlarımın arasından mırıldanan o kelimelerdi.

"Seni çok seviyorum, güzelim."

Kendimi Sende Buldum - OgnisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin