7| Sen benim içinsin, içimsin

2.6K 296 48
                                    

Hepsi karşımda çekingen bir tavırda otururken, uzun uzun inceliyordum onları. Çökmüş omuzları ile birbirlerine bakıyor, buruk bir gülümseme sonrası tekrar ciddileşiyorlardı. Çaresiz ve üzgünlerdi.

"Sanırım bir yerden başlamamız lazım." dedi Jimin bakışlarını bana çevirip. Dikkatimi ona verdiğimde başını eğdi. Elleri titriyordu.

"Jimin iyi değilsen-"

"Sorun yok, anlatabilirim." dedi ve derin bir nefes alarak birkaç saniye tanıdı kendine. Ardından devam etti. "Bizler varlıklı ailelerin çocuklarıyız Jungkook. Babalarımız pis işlerle uğraşan kişilerdi. Biz bunun her zaman farkındaydık ama bizim de başımızı yakacaklarını tahmin edemedik hiçbir zaman. Kendi adıma devam edeceğim, normal bir çocukluk geçirdim. Sadece bazı günler babam gece geç saatlerde gelir, anneme beni öldürecekler diyip dururdu. Annemin babamı defalarca kez uyardığını hatırlıyorum fakat babam onu dinlemez, kendi bildiğini yapmaya devam ederdi."

Anlatırken gözleri dolduğunda yutkundum. Anlatmakta zorluk çekiyor, cümlelerini tamamladıktan sonra bekliyordu sakinleşmek için. Hikayenin başı bile üzücüydü, sonu nasıl bağlanacaktı kim bilir?

"Yıllar geçti bizler yetişkin olduk tabi. Hiçbirimizin birbirimizden haberi bile yoktu. Ansızın bir gece hepimizin evlerini bastılar ve bizi apar topar bir yere götürdüler. Sadece altımız vardık ve ilk defa gördüğüm bu çocuklar korku dolu gözlerle birbirlerine bakıyorlardı."

Jimin devam edemeyeceğini anladığında Seokjin girdi araya. "Öyle korku doluyduk ki bizi öldüreceklerini düşünüyorduk. Daha sonra ülkemizim biricik cumhurbaşkanı girdi odaya. Bize nasıl aşağılar gibi baktığı hala aklımda." dedi ve sinirle derin nefes aldı. "Orospu evladı."

"O gün babalarımızın cumhurbaşkanına çalıştığını öğrendik. Onlar da Kuzey Kore'de ajan olarak çalışmışlar. Fakat artık daha fazla devam edemeyeceklerini, onların yerine bizim geçmemizi söyledi." diyerek devam ettirdi Hoseok.

"Nasıl ya? Neden devam edememişler?"

"Psikolojik olarak fazla yıpranmaya başladıkları için." diyerek sorumu yanıtladı Seokjin ve devam etti. "Reddettik tabi ki. Hepimizin kendi hayatı ve mesleği vardı. Kuzey Kore'de ajanlık yapmak gel beni öldür demek gibi. Fakat bu işten o kadar kolay sıyrılamayacağımızın da farkındaydık. Siktiğimin başkanı öyle güçlüydü ki, hayır derken bile tir tir titriyorduk."

Kaşlarım havaya kalktı hayretle. Cumhurbaşkanı halk tarafından oldukça sevilen biriydi oysa. Kendi ülkesine ve başka ülkelere yardım eden, gülümsemesi yüzünden eksik olmayan, halktan biri gibi görünen biriydi. Yani biz öyle biliyorduk.

"Bizi o gün serbest bıraktı. Altımız ne yapacağımızı bilmez bir şekilde birbirimize baktık ve sonra konuşmak için sakin bir yere gittik. İlk önce birbirimizi tanıdık, sonra ne yapacağımızı konuştuk. İçimizde büyük bir sıkıntı vardı çünkü bu iş kolayca kapanmayacaktı. Koskoca cumhurbaşkana hayır diyecektik ve o da tamam çocuklar siz nasıl isterseniz diyecekti öyle mi?" dedi Hoseok ve sinirle güldü kendi kendine.

Gerçekleri anlattıkça hem rahatlıyorlar hem de inanılmaz geriliyorlardı. Aralarında en zayıfı Jimin'di şu anda. Titreyen ellerini saklamaya çalışıyor, ağlamamak için büyük bir çaba sarfediyordu. Bakışlarım sürekli ona kayıyordu.

"Bir hafta sonra yine bizi götürdüler. Bu sefer ellerimizi de bağladılar. Cumhurbaşkanı odaya girdi ve sadece duvara yansıtılan görüntüleri izlememizi söyledi. Sikeyim, ailelerimizi kaçırmışlardı Jungkook. Sırf babalarımız gibi ajan olmak istemediğimiz için, kendi mesleklerimizi yapmaya devam edeceğimiz için ailelerimizi kaçırdılar ve bir tek Hoseok'un babasını kaçırmadılar, bunu birazdan anlayacaksın. Her neyse, bizi onları öldürmekle tehdit ettiler. Elimizden sadece ailemizi değil, her şeyi alacaklardı.

Catastrophe | TaekookWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu