11| Tek zaafını elinden alıyorum, Kim Taehyung

2K 257 111
                                    

Boş küvetin içinde oturmuş telefondaki mesajı okurken, Taehyung'un sesini duymazdan gelmeye devam ediyordum.

Taehyung'a gelen mesajı bilmem kaçıncı defa okuyordum bilmiyordum fakat beni darmadağın etmişti. Bu sürecin ne kadar zorlayacı olacağını biliyordum. Sürekli hakaret ve linçlere maruz kalacağımı, tehlike altında olduğumu, tehditler içerisinde yaşayacağımı biliyordum.

Fakat Yoongi'nin de dediği gibi, bu hayal ettiğimden de ileriydi.

"Jungkook kapıyı aç konuşalım. Dakikalardır sesin çıkmıyor, endişeleniyorum."

Başımı kapıya çevirip başımı sağa sola salladım sanki görebilecekmiş gibi. Onu içeri alırsam kendimi tutamaz, ağlardım. Güçsüz ve korkak görünmek istemiyordum.

"Belki de yalnız bırakmalıyız. Buna ihtiyacı var gibi görünüyor." dedi Jimin sessizce.

"Bana ihtiyacı var. Sessizliğinden anlarım ben onu."

Gözyaşlarımın arasından gülümsedim. Taehyung'a her zaman ihtiyacım vardı. Ne zaman dayanamayacak gibi hissettiğimde ona yaslanırdım ve o da, hiç gücenmeden bana eşlik eder ve doğru yolu gösterirdi.

Üzgünken sessiz biri olurdum mesela. Taehyung da bu zamanlarda bana bir sürü şey anlatırdı. Öyle çok seviyordum ki bana bir şeyler anlatmasını, verdiği tüm gerekli gereksiz bilgiler hala aklımdaydı.

"Bebeğim yalvarıyorum artık, aç kapıyı."

Gözyaşlarımı elimin tersiyle silip küvetten kalktım ve kapının kilidini açtım sonunda. Taehyung, ağlamaktan helak olmuş halime uzunca bir süre baktıktan sonra kollarının arasına aldı beni.

"Ağlamamanı kaç kere daha söyleyeceğim? Yemin ediyorum şu hallerin beni daha da kinlendiriyor onlara karşı. Elimde olsa şu an bitirirdim hepsinin işini."

"Ne yapacağım?" dedim hıçkırıklarımın arasından.

Taehyung titrek bir nefes aldı. İlk defa beni koruyamayacak haldeydi. İlk defa beni arkasına alıp koruyamıyordu çünkü onun da elini kolunu bağlamışlardı bu sefer.

Elimdeki telefonu alıp mesajı tekrar okudu içinden. Bakışları uzun süre ekranda kaldı, telefonu kıracak kadar sıktı telefonu ama ağzını açıp bir şey diyemedi. Yapılacak şey belliydi fakat dile getiremiyordu.

Beni başkana teslim etmek zorundaydı ve hissettiği suçluluk duygusundan gözlerime bile bakamıyordu.

"Jungkook çok özür dileriz. Bunun yaşanmasını hiçbir zaman istemezdik ama sen de bizi anla ne olur." dedi Seokjin dolu gözleriyle.

"Sizin suçunuz yok, böyle olması gerekiyor." dedim gülümsemeye çalışarak.

Birkaç saat önce Taehyung'a bir mesaj atılmıştı başkan tarafından. Gönderdiği fotoğrafta hepsinin ailesinin başına silah dayalıydı. Başta inanmak istememiştik fakat gerçekti işte. O küçücük fotoğrafta bile korku dolu gözler belliydi. Ah, bir de not bırakmıştı tabi.

Hepinizin ailesinin canına karşılık Jungkook'u istiyorum. Kararını iyi ver, Kim Taehyung.

Taehyung mesajı okuduğu an anlamıştım kararlarını. Hepsi ailesini seçmişti doğal olarak. Taehyung her ne kadar beni vermek istemese de buna mecburdu. Ailelerinin ölmesine elbette izin vermeyeceklerdi. Taehyung da arkadaşları için sessiz kalıyordu.

"Nasıl veririm seni o piçin eline? Sana zarar vereceklerini bile bile nasıl vazgeçerim senden?" dedi dolu gözlerini bana çevirip.

Büyük elleri yanaklarımı kavradığında gözlerimi yumdum. Bana bir şey olacak diye ödü kopan eşimin, karşımda bu kadar güçsüz durup ağlaması korkumu ikiye katlıyordu.

Catastrophe | TaekookWhere stories live. Discover now