Final| Senden sonra kaç yaş büyüdüm hesaplayamadım

2.8K 217 126
                                    

Zaman, çektiğimiz acıları veya aciz hallerimizi umursamadan geçmeye devam ediyordu. Saniyeler, saatler, günler geçiyordu ama ben, hala aynı acıyla olduğum yerdeydim. Vücudum zangır zangır titriyordu, ağlıyordum, bağırıyordum ama sesimi ona duyuramıyordum.

Keşke şu an yanımda olsaydı diyordum kendi kendime. Bu kadar ağladığım için bana kızsa ve bana sarılsa.

Öyle çok özlemiştim ki onu, öyle çok acı çekiyordum ki onsuz.. Ona dair anlatacağım çok şey vardı, en ufak detaylarına kadar ezberlemiştim onu. Ama her şeyden önce bakışlarını özlüyordum. O derin ve merhametli bakışlarını özlüyordum, bana baktığında yumuşayan ve parlayan, beni utandıracak kadar güzel bakan bakışlarını.

Bana olan ilgisini özlüyordum bir de. Sürekli benimle ilgilenmesini, beni güldürmesini, iltifatlarını özlüyordum. Sırf yüzüm düştü diye endişelenip tüm ilgisini bana vermesini özlüyordum. Ağladığımda bana sarılmasını ve beni rahatlasını özlüyordum. Bana olan aşkını özlüyordum, içimi titreten güzel cümlelerini özlüyordum.

Daha birkaç gün önce sımsıkı sarılıyorduk birbirimize, şimdi cenaze töreninde olmamızı yediremiyordum.

Bu nasıl bir hayattı da, bunları yaşıyorduk?Gözümün önünde asmıştı kendini. Can çekişini ve nefessizlikten çırpındığını izlettirmişlerdi bana. Zorla intihar etmesini sağlamışlardı. Nasıl unuturdum o görüntüleri, nasıl kafayı yiyecek gibi hissetmezdim?

"Jungkook?" dedi Jimin yanıma geldiğinde. Başımı yavaşça kaldırıp ona baktım. Ağlamaktan kızarmış gözleri. Diğerleri de yanımıza geldiğinde bakışlarımı onlara çevirdim. Hepsinin üzerinde siyah takım elbise vardı ve ağlamaktan helak olmuş bir haldelerdi.

Bir kez daha anımsadığım gerçekle titredim, Taehyung'un cenazesi düzenleniyordu. Eşimin cenazesi.

"Hadi, zamanı geldi." dedi Yoongi ve yanıma gelip koluma girdi. Diğer koluma da Jimin girdi ve biz kalabalığa yaklaştık.

Bizi görenler kenara çekilip bize yer verirken, onları izliyordum. Sandığımın aksine burası bir hayli kalabalıktı. Tanımadığım yüzlerce kişi baş sağlığı diyordu bana. Muhabirler, gazeteciler, polisler vardı. Hepsi üzüntü ve acımayla bakıyordu bana.

"Tabutu biz taşıyacağımız için gitmemiz gerekiyor, seni Felix'e bırakıyoruz tamam mı?"

Seokjin'e başımı salladım sadece. Son kez beni kontrol ettikten sonra gittiklerinde, yanıma Felix geldi. Dolu gözlerimle ona baktığımda, ağlayarak kollarını bana doladı sımsıkı.

"Aylardır ne acılar çektin, nasıl dayandın be oğlum?" dedi ve mahcup bir ifadeyle bana baktı. "Yanında da olamadım hiç, affet beni."

"Asıl sen beni affet." diye mırıldandım sadece. Neyden bahsettiğimi biliyordu. Mesleğime ihanet edip onu yalnız bırakmıştım.

"Düşünme bunları, sadece dayanmaya çalış olur mu?" dedi ve kolunu bana doladı.

Gazeteciler kameralarını açıp fotoğraf çekmeye başladıklarında titrek bir nefes aldım ve herkesin baktığı noktaya baktım. Elimle ağzımı bastırdım sımsıkı ve Felix'e yaslandım tamamen. Tanrım, bu kadar acıtmamalıydı. Neden bu kadar acıtıyordu?

Arkadaşları, Taehyung'un tabutunu taşıyordu.

Mezarlığa gelip tabutu dikkatle omuzlarından indirdiler ve boşluğa yerleştirdiler. Her ne kadar yanlarına gitmek istesem de, Felix izin vermiyordu.

"Yalvarırım bırak, gitmek istiyorum." dedim ağlayarak.

"Olmaz Jungkook, dayan biraz daha ne olur. Gömüldükten sonra gideceksin zaten."

Catastrophe | TaekookOnde histórias criam vida. Descubra agora