12| Bunun intikamını çok fena alacağım senden

2K 266 64
                                    

Kilitlendiğim bodrum katında, dizlerime sarılmış oturuyordum.

İçerisi karanlıktı, acıkmış ve susamıştım. Başkan ve başkanın eşi beni arada yokluyor, ağzımı bıçak açmadığım için söylenerek tekrar gidiyorlardı. Benimle konuşmaya çalışıyorlardı, bana yemek getiriyorlardı ama benim istediğim tek bir şey vardı.

Evime geri dönmek istiyordum.

Gözlerimi yumdum yorgunlukla. Yaklaşık bir gündür buradaydım ve zaman içerisinde o kadar yorgun ve çökmüş hissediyordum ki, zar zor nefes alabiliyordum. Sadece karanlığı izliyordum. Zihnimdeki Taehyung'un görüntüsüyle sakinleştirmeye çalışıyordum kendimi.

Daha dün yanında olduğum bedenden, şimdi oldukça uzaktaydım.

Kapı açıldığında gözlerimi açtım. Kulağıma dolan topuklu ayakkabı sesi yüzümü buruşturmamı sağlarken, ellerimi yumruk yaptım. Buraya geldiğimden beri ondan duymadığım hakaret ve aşağılama kalmamıştı.

"Yemeğini yine yememişsin. Geberip gitmek mi istiyorsun?" dediğinde sessiz kaldım. Benden cevap gelmeyeceğini anladığında derin bir nefes alarak yere çöktü ve ellerini dizlerime yerleştirdi. "Bak tatlım, şurada ölsen umrumda olmaz ama bize lazımmışsın. En azından birkaç cümle kurabilirsin iletişim kurabilmemiz için."

"Siktir git." dediğimde dizlerimdeki elleri sıkılaştı. Kendi kendine sinirle güldü ve ayağa kalktı.

"Dua et eşim sana iyi bakmamı söyledi. Yoksa seni pişman etmesini bilirdim."

Kapıyı çarparak çıktığında başımı dizlerime yaslayarak gözlerimi yumdum tekrar. Ne zaman bitecekti bu? Taehyung'u istiyordum. O yanımda olduğu sürece ne kadar zorlu ve berbat yollardan geçtiğimizin bir önemi yoktu.

Onu düşünmeden edemiyordum. Şu an ne yaptığını merak ediyordum. Üzgün müydü? Öyleyse düşünceleri arasına dalmış sigara içiyor olmalıydı. Sinirli miydi? Öyleyse kendisini odamıza kapatmış, eşyaları dağıtıyor olmalıydı. Ağlıyor muydu? O ben olmadan sakinleşemezdi ki.

Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladı. Dünden beri tek gözyaşı dökmeyen ben, Taehyung'un ağladığını hayal ederek ağlamaya başlamıştım.

Umarım şu an, kendinden emin haliyle ve kıvrak zekasıyla plan yapıyordur. Umarım üzülüp, kendini suçlamıyordur. Onun tek gözyaşı akmasın diye canımı verirdim. Ve şu an güçlü olması gerekiyordu. Beni o teslim etmişti fakat beni kurtaracak kişi ondan başkası da değildi.

Üzüldüğüm bir başka nokta ise, benim yüzümden her şeyin tepetaklak olmasıydı. O çocuklar uyumadan tüm vakitlerini plana vermişlerdi ve şu an planları aksamıştı. Beni nasıl kurtaracaklarına odaklanmış olmalılardı.

Kendi kendine güldüm gözyaşlarımın arasından. Her şeyin daha güzel olacağına inanırken, her şey daha eksik hissettiriyordu şimdi.

Aniden duvara bir ekran yansıtıldığında gözlerimi yumdum acıyla. Buraya kilitlendiğimden beri ışık görmemiştim. Olduğum yerde projeksiyon olduğunu bile yeni görmüştüm. Bakışlarımı duvara çevirdim tekrar.

"Kim Jungkook'u bize verin!"

"O orospu çocuğuyla biz ilgineceğiz!"

"Gebertin şu piçi!"

Buna benzer bir sürü cümle duymaya başladığımda şaşkınlıkla baktım görüntüye. Başkanın elinde olduğumu biliyordu herkes ve şu an hepsi toplanmış, ölmem için tezahürat yapıyordu.

Onlarca insanın nefret cümlelerini ve öfkelerini izledim gözyaşlarım arasından. Ellerindeki pankartlara, bıçaklara, sopalara baktım uzun uzun. Hepsi öyle nefret ediyordu ki benden, öyle çok ölmemi istiyordu ki kendimden iğrenmiştim.

Catastrophe | TaekookWhere stories live. Discover now