Bölüm 13: Gizli saklı.

78 15 6
                                    

   İyi okumalar.

   -Hayat bana acımıyordu, benim gibi.

   Her gün yeni bir sırrın altında kalıyorduk biz insanlar. Bazıları karmaşa yaratacak kadar mühim, bazıları ise küçük görünüyordu gözümüze. Fakat her karmaşanın arasında örüyordu kader ağlarını, bana ise bütün bu sırların kesiştiği kaderi yaşamak kalmıştı. Belki de bu yüzden kalın duvarlar örmüştüm kendime, can yakmayacak sıradan bir hayat yaşamak istiyordum. Bunun için mutluluğumdan da feragat etmiştim fakat kısa vadede yaşanan olaylar dengelerin değişmesine ve ördüğüm duvarların yıpranarak incelmesine, yavaşça yok olmasına yol açıyordu. Bunun da farkındaydım, hatta her tuğlayı ben geri alıyordum o duvardan. 

-"Samuel?"

-"Benim Vivian, korkma."

   Belki on, belki yirmi dakika geçmişti gittiğinden beri. O yokken başımı Valera'nın yatağına yaslı halde tutmuş ve küçüğümü izlemeye devam etmiştim. Arada ateşini kontrol etmek için kalksam da dalmış olmalıyım, kapı yavaşça açılmış olsa bile bedenim rüzgarla savrulan bir yaprak misali güçsüzce titremişti.

-"Uzun zamandır yoksun." dedim ayaklanıp Valera'yı kontrol etmesine izin vermek için yer açarken.

   Yüzünü karanlıkta görememiştim fakat irislerinden yayılan parlaklığı seçebiliyordu gözlerim. Bir anlığına kesişti gözlerimiz, ya da ben karanlıkta öyle sandım, fakat hiç uzun sürmedi bu. Gözlerini kaçırıyordu sanki.

-"Üzgünüm, eve uğramam gerekti."

-"Anladım."

   Üzerindeki bordo trençkotu sandalyenin üzerine bıraktı, geldiğinde bunu giymiyordu, evinde değiştirmiş olmalıydı . Bu da evine gittiğini işaret ediyordu. Birkaç adım uzağımda dikilmeye devam ederken Valera'yı kontrol etmek için acele etmiyor gibiydi. Ya da sadece yanımdan geçmeye çekiniyordu. Bir şeyler saklıyor gibiydi benden o konuşmayla alakalı. Başka bir olasılık ise, ki bu benim inanmak istediğimdi, ben sadece hayal görüyordum.

-"Ateşi fazla yükseldi mi ben yokken?" diye fısıldayarak sessizliği bozdu. Konuştuğu kısa sürede beni geçip Valera'nın yanına varmıştı bile.

-"Hayır."

   Bir süre boyunca sessiz kaldık. Louis sandalyeyi çekmiş solumda oturuyordu, ben ise o gelmeden önce aldığım pozisyonda oturuyordum yine. Nereden geldiğini bilmediğim cesaretim vardı bir de. Benden bir şey sakladığına emindim artık, sadece sakladığı şey her neyse o da kaldıramıyordu henüz. Bunun da farkındaydım. Ama anlatamaması sinirimin bozulmasına yol açıyordu, elimde değildi bu.

   Sessizlik atmosferin yoğunlaşmasına, ikimizi de boğmaya başlamasına sebep oluyordu, hissediyordum. Onu konuşmaya zorlamak da istemiyordu bir yanım. İlk kez, onu gerçeği söylemeye zorlamıyordum. İstemiyordum çünkü, sezgilerim ve mantığım ters yöne gidiyordu raydan çıkmış halde.

-"Bir şey sormayacak mısın?"

   Belki de o an kavramıştım, her saniye geriye dönülmeyecek kararlar verdiğimizi. Sessiz kalarak bir seçim yapmıştım, belki ağzımı aralasaydım inandırıcı bir yalanla beni kandırmasına izin verebilirdim veya doğrudan gerçeği öğrenebilirdim daha da zorlayıp. Ben ise korkuyordum, onu bu hale getirenin ne olduğunu tahmin edemediğim için çok korkuyordum. Zihnim çalışmayı bırakmış gibiydi, korkutucuydu bana göre bu.

-"Hayır."

   Bencilin tekiydim.

-"Peki."

   Tek bir kelime söylemişti fakat, bana nedense ölümün döşeğindeki birinin son sözü gibi gelmişti bu. Sırtımı komodine yasladım, ellerim de kucağıma düştü. Titreyişini izledim ellerimin, bilmediğim bir şeyden ölesiye korktuğumun ayırdına varıyorken. Kayıp hissediyordum, ve bütün bu düşüncelerin sebebi sadece Louis'in lanet olası birkaç kelimesiydi. Üzerimde tonlarca baskı var gibiydi, biraz daha sessiz kalsaydık kan fışkıracaktı sanki kulaklarımdan. Belki de gerçekten ölüyordu ve benim tek kelimem bunu durduracak güce sahipti. Hiç bu tarz derin konuşmaları devam ettirmiyorduk fakat o hissettiriyordu söylemek istediği şeyi ben de anlıyordum. Birbirimizi tamamlıyor gibiydik ama bunun doğruluğunu muhtemelen asla öğrenemeyecektik.

SilvaWhere stories live. Discover now