"KAPAN"

54 62 2
                                    

Sonbaharın son günlerinde, hafif rüzgârların okşadığı kuru otlarla kaplı dümdüz, upuzun bozkırın üzerinde gelinlik gibi duran sis; güneşin yeryüzünü aydınlatmaya başlamasıyla yavaş yavaş kaybolduğu sırada, gecenin ayazından nasibini almış, adeta kaya gibi sertleşmiş toprağın üzerindeki kuru yaprakların, otların arasında belli belirsiz kıpırdanmalar ve duyulur duyulmaz çıtırtılar işitiliyordu. Bu uçsuz bucaksız bozkırda, karnını doyurabilmek için etrafta pervasızca dolaşan küçük bir farenin çıkardığı seslerdi bunlar. Küçük fare, geceyi kuru otların arasında, üzerine simsiyah çarşaf gibi çöken karanlığın içinde geçirmişti. Böyle bir gecenin ardından yorgun düşse de karnını doyurabilmek için yiyecek bir şeyler arıyordu. Etrafta bulduğu biraz yiyecekle az da olsa karnını doyurdu. Sis tamamen kaybolunca masmavi gökyüzünde kara bulutlar belirmeye başladı. Talihin böylesine az rastlanır, karnını doyurma telaşındaki küçük fare şimdi de kara bulutların habercisi olduğu bir fırtına ile karşı karşıyaydı. Hava, yavaş yavaş bozmaya başlayınca küçük fare minicik ayakları üzerinde hızlıca koşarak kendine sığınabileceği bir yuva aramaya başladı. Telaşla koştururken az ileride bir tepe görünce oraya çıkmaya karar verdi. Tepeye doğru ilerlerken içine korku veren bazı düşünceler, zihninden teker teker geçmeye başlamıştı. Bunlardan en ürkütücüsü, sığınacak bir yuva ararken bir yırtıcının avı olmaktı. "Yağmurdan kaçarken doluya yakalanabilirdi." Bunun yanında, fırtınaya yakalanırsa yağmurun altında minicik bedenindeki tüyleri ıslanıp ağırlaşacak, üşümesi de cabası olacaktı. Tüm bu düşünceler zihnini esir almışken korkunç bir gök gürlemesi ile irkildi! Hemen zihnini toplayıp tepeye daha hızlı ulaşmak için gayret etmeye başladı. Sonunda tepeye ulaştı. Tepenin ardında, bozkırın devamı olan kuru otların artık kendini daha yeşile bıraktığı, yapraklarının neredeyse tamamı dökülmüş ağaçların içinde; kerpiçten yapılmış beyaz duvarlı evleri görünce endişesi biraz olsun azaldı. Vakit kaybetmeden evlere doğru koşmaya başladığı sırada, şiddetli rüzgâr etrafı toz dumana boyamaya başlamıştı. Kış ne kadar da merhametsizdi! Bu karmaşanın arasında önüne, arkasına; sağına, soluna bomba gibi düşen iri yağmur damlalarından kaça kaça kerpiç duvarlı bir eve yaklaştı. Buğday tanesinden birazcık büyük burnuyla etrafı koklaya koklaya, evin içine girebileceği bir delik aradı kendine ve sonunda aradığı deliği bulunca süzülüverdi içeriye.

Eve girdiği sırada, dışarıda tufan kopmuştu; şiddetli rüzgârla bir yağan yağmurun iri damlaları, evin pencere camlarına kurşun gibi çarpıyordu. Cama vuran iri damlalar, küçük farenin içini ürpertse de güvendeydi artık. Şimdi, sessiz ve dikkatli olmalıydı. Davetsiz misafiri olduğu bu evin sahibi, kendisini hiç de hoş karşılamayacaktı. Ve öyle yaptı, sessizce evin içinde dolaşmaya başladı. Bu koşuşturmaca karnını epey acıktırmıştı. Birkaç odaya girip çıktı, yiyecek hiçbir şey bulamadı. Sonra koridorun sonundaki mavi boyalı tahta kapıya yöneldi, kapının eşiğinden içeriye girdi. Yazın, kış ayları için hazırlanmış yiyeceklerin konulduğu kilerdi burası. İçeride duvarlara asılmış kuru meyveler, sebzeler ve çuvallara konmuş tahıllar vardı. Hemen bir çuvala yanaştı, kemirmeye başladı. Çuvalda küçük bir delik açınca buğdaylar yere saçıldı. Biraz bunlardan yedi, ardından kuru meyvelere geçti; birazda onlardan kemirdi. Küçücük midesi doyuverdi, zaten ne kadar yiyebilirdi ki! Karnı doyunca kendini güvende hissetmeye başladı, içini tatlı bir huzur kaplamıştı. Minicik bedeni yorgunluktan gevşeyince sabahtır yaşadığı maceraların, atlattığı badirelerin üzerine tatlı bir uyku çekmek için kendine, güvenle uyuyabileceği bir delik aramaya başladı. Bu kez şansı yaver gitti. Kilerin tabanındaki tahtaların köşesinde küçük bir oyuk gördü, oraya girip kıvırdı kuyruğunu ve dalıp gitti.


Küçük fare evdeki yaşama ayak uydurmaya başlamıştı. Evde sesler olduğunda yuvasını asla terk etmiyor, sesler kesilince karnını doyurmak için dışarı çıkıp karnı doyar doymaz yuvasına geri dönüyordu. Kiler yere saçılan buğdaylar, kemirilmiş kuru meyvelerle kötü bir durumdaydı; kilerde işler pek de yolunda gitmiyordu aslında ama küçük fare karnı doyduğu ve sıcak bir yuvada olmanın verdiği hüsn-ü kuruntusuyla gününü gün ediyordu. Kilerdeki manzara başına büyük dertler açabilirdi. Eve alıştıkça evde daha başıboş dolaşmaya başladı. Bir gün mutfağı keşfetti. Burası yiyecek cennetiydi sanki. Taze meyveler, sebzeler ve tadını ilk defa aldığı nice yiyecekler buradaydı. Evde akşam yemeğinin ardından kalan yiyecekler açıkta unutulursa küçük fare için o akşam ziyafete dönüşüyordu. Kilerdeki kuru buğdaylardan daha lezzetiydi bu yiyecekler. Günler böylece akıp gitti.


Kiler çok sık kullanılmadığı için küçük farenin varlığı henüz bilinmiyordu. Ta ki ev sahibinin değirmene biraz buğday götürmek için kilerin kapısını açtığı güne kadar. Ev sahibi kapıyı acınca yere dağılmış buğdayları, mundar edilmiş yiyecekleri görünce! Evinde davetsiz bir misafirin olduğunu anladı. Bu davetsiz misafirin varlığı hiç de hoş karşılanmadı! Bir an önce yakalanıp evden uzaklaştırılmalıydı. Ev halkı, küçük farenin hemen yakalanması için işe koyuldu. Önce kiler toplanıp temizlendi. Yiyecekler tek tek emniyete alındı. Mutfaktaki üstü açık yiyecekler titizlikle saklandı. Tüm sağlığa uygunluk kuralları harfiyen yerine getirildi. Ardından köy bakkalından yeni bir kapan alındı. Kapanın üzerine bir parça peynir yerleştirilip kapan mutfağın bir köşesine bırakıldı.


Tüm bu hazırlıklar sürerken küçük fare olanlardan habersiz yuvasında uyuyordu. Bu seslere uyandı. Uykunun verdiği sersemlikle seslere dikkat kesildi. Bir süre sonra ev sessizleşiverdi. Beklediği an da buydu. Karnı açıkmış olacak, birkaç lokma yiyecek bulmak için yuvasından çıkarken aceleci davrandı. Dar, uzun koridoru minik ayaları üzerinde âdete bir tüy gibi hafif ama bir o kadar da hızlı geçip mutfağa vardı. Bir şeyler ters gidiyordu, etrafta açıkta kalmış tek bir yiyecek bulamadı. Bu duruma bir anlam veremedi. Tüm yiyecekler sırra kadem basmıştı sanki! Burnuyla etrafı kokladı ama tek bir yiyecek kokusu alamadı. Biraz daha koklasa kapanın üzerindeki peynirin kokusunu alacaktı ama o an aklına kiler geldi. Arka ayakları üzerinde hızlıca geldiği yöne döndü, kilere geldi. Umduğu gibi olmadı, burada da yiyecek tek lokma görünmüyordu. Buğday çuvalı tahta bir kutuya konulmuş ağzı kapatılmış, kuru meyveler de tavana asılmıştı. Ulaşmak imkânsızdı. Tahta kutuyu kemirmeyi denedi ama bunu başaramayacağını anlayınca vazgeçti, içinde yiyecek bulmaya dair oluşan başka bir umutla mutfağa dönmeye karar verdi. Bu kez gözlerinde yiyecek bulmaya dair kararlı bir bakış vardı. Kulaklarını dikti, avına kenetlenmiş bir kartal gibi mutfağa ayakları üzerinde süzüldü. Keskin bakışlarını etrafta gezdirmeye başladı. Güneşin cılız ışıkları pencereden içeri vurup kapanın parlak metali üzerinde bir an da kıvılcım gibi parlayınca- yıldız pırıltısına benzeyen bu kıvılcım- küçük farenin dikkatini çekti. Ne olduğunu anlamaya çalıştı ve kapana doğru yöneldi. Kapana yaklaştıkça burnuna hafif bir metal kokusu gelmeye başladı. İçinde bir ürperti hissedince bir an duraksadı! Peynirin de kokusunu alınca çekinerek açlığın verdiği cesaretle kapana yaklaştı. Kapanın çelik yayını gergin tutan, düz metal parçasının üzerindeki taze peynir iştahını kabartıyordu. Hemen yemek istiyordu ama bu pırıl pırıl parlayan metale de güvenemiyordu. Usulca peynire doğru sokuldu. Kapan yayını serbest bırakacak düz metal parçasına basmadan peyniri yemeye koyuldu. Bu sırada ani bir sesle irkildi! Hemen oradan uzaklaşıp bir köşeye saklandı. Sese kulak kabarttı ses dışarıdan geliyordu. Biraz zaman geçince de ses kesildi. Küçük fare ses kesildikten sonra biraz daha bekleyip tekrar peynirin başına geldi. Bu kez içinde hiçbir ürperti hissetmedi. Minik ısırıklarıyla peyniri mideye indirmeye başladı. Peyniri yedikçe peynir küçüldü. Peynire uzanamaz olunca ön ayaklarını kapanın üzerine attı. Küçük fare ayaklarını kapan yayının üzerine basınca, kapanın yeni olmasından olacak, yay serbest kalmadı. Peyniri bitirmek üzereydi. Karnı doydukça içine anlamsız bir mutluluk ve güven gelmeye başladı. Peynir tükenmemişti ama karnı doyunca yemeyi bıraktı. Ön ayaklarını geri çekip oradan uzaklaşmak yerine kapanın diğer tarafına atlamak istedi. İleri atlamak için tüm yükünü ön ayakları üzerine fare üstü bir güçle verince ansızın "ÇITT!" diye bir ses mutfak duvarlarında yankılandı. Küçük fare bu sesi duymasıyla bir gözleri yerinden fırlayacakmış gibi hissetti. Az önce yediği peynir küçücük midesine fazla gelmeye başladı. Ama fazla değildi. Kapan, onu bir kelepçe gibi karnından kavramıştı. Müthiş! Bir acı hissetti, nefes alamaz oldu. Karnıyla bir zihni de sıkışıyordu, tüm vücudunu iki taşın arasında eziliyormuş gibi hissetti. Onu sımsıkı tutan kapandan kurtulmak için var gücüyle çırpınmaya başladı. Kapanla giriştiği bu mücadele, bir kaplan ile aslanın boğuşmasını andırıyordu. Küçük fare, kapandan kurtulmak için çırpındıkça kapan bırakmamak için kaskatı duruyordu. Bu mücadele bir süre devam etti ama takati kalmayınca kurtulamayacağını anladı! Ve çırpınmaktan vazgeçti. Çetin geçen bu mücadelenin ardından derin, karanlık bir yorgunluk çöktü üzerine. Günlerce, haftalarca durmadan koşmuştu sanki! Gözleri yavaş yavaş kararmaya başladı. Başı yana doğru devrildi. Bilinci tamamen kaybolmak üzereyken tek bir koku alıyordu artık! O da kapanın ağır metal kokusuydu. Çok net alıyordu bu kokuyu. Tüm korkularından daha ağır kokuyordu metal. Sonsuza dek bu kokuyu unutabilir miydi? Minicik gözleri usulca kapandı ve tüm ışıklar söndü. Artık etrafta saklanmadan rahatça dolaşabileceği, acıkmayacağı yepyeni bir hayata doğru yol aldı; o minicik ruhu.


SON

Yazar - İsa Sunak

Mükemmel HikayelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin