IVV9

46 16 2
                                    


Şöyle kendimi karşıma alıp konuşmaya başladığımda daha iyi idrak ediyordum tüm olanları. Zor değil dediğim her acının kalıcı hasarlarını edindim ve biliyoruz ki tahmin edilen bazı yaralar en derinlere kadar uzanırdı. Bu yüzden daha en başından kabullenmek en kolayıdır, yaralarının getireceği her acısını kucaklarsan çabucak atlatabilirsin. İşte bu kısımda bardağın dolu tarafı tabiri giriyor. Dolu tarafı hep bir mucize hep bir umut çünkü. O da tam olarak şöyle; atlatılan badireleri aklına dahi takmadığın halde üstünde hissettiğin ağırlık. Yani aslında sen görmezden geldiklerinin, orada ki varlığını hiçe saysa da aslında hep oradaki varlığının doğruluğunu korumuş oluyor.

Çalışma odamın kilitli kapısı önünde Vefa'yla bakışıyorduk. Öncesini hatırlamıyorum, beni nasıl ikna ettiğini, tekrar bu kata çıkarıp içeri girmek istediğini bana nasıl kabul ettirdi bilmiyorum. Aklımda zorum olduğuna inanıyorum artık çünkü bu durum alışkanlığa dönüyordu. Bir kez daha ellerim ceplerimdeki yerini aldığında; sol avuç içimde anahtarı sıkıca tutuyordum. Vefa gözüme kötü görünmemek amacıyla usluca karşımdaydı. Allah aşkına biz neden yine buradaydık? Sırf o cesaretini topladı diye tekerrüre ne gerek vardı anlamıyorum. Sıkıntıyla oflayıp cebimden anahtarı çıkardım ve sırtımı ona doğru dönüp anahtarı kapının gözüne yerleştirip iki çevirmede açtım. Kehribarlarının sırtımda gezindiğini hissediyordum bu yüzden daha fazla onu merakta bırakmadan kapıyı sonuna kadar açıp içeri girmesini bekledim.

"Teşekkürler." Sanki ona güzel bir sunum yapmışımda bundan memnun kalmış gibi takındığında kafasına vurmak için elimi kaldırdım lakin vazgeçip havada yumruğumu sıkarak aşağı indirdim. Vefa koca bir baş ağrısı nedeniydi.

"Yanımda yalnızca kalem ve küçük not defterim var." Elinde tuttuklarını bana gösterdikten sonra odamın ortasına kadar ilerleyip durdu. Yine perde perde hüznü indirmişti kehribar gözlerine. Sessizliğimle bende odaya girdim ve cam kenarına gidip köşesine kalçamı yasladım. Çenesinin seğirdiğini gördüm, kafasını eğdi usulca defterinin sayfalarını çevirdi bunları yaparken derin derin soluyordu.

"Kimyasallar ve boyalar.. ağır gelebilir." Omuzunun üstünden bana baktığında, kokunun burada onu en son etkileyecek şey olduğunu söyler gibiydi. Parmak ucundan bir başka yaprak diğer kısma çevrildi ve boş sayfanın sol üstüne kalemin ucunu yasladı. Dikkatim tamamen üzerindeydi öyle ki küçük bir hareketini bile anında fark edip izliyordum. Benim için önemli olan sadece ifadesiydi, eğer mimiklerinde tek bir iğrenme yada hoşnutsuzluk görsem anında kolundan tutup dışarı atardım. Ama düşündüğüm gibi olmadı, Vefa tablolarıma artık şefkatle bakıyordu. Elini atsa tüm portrelerimdeki karakterlerimin kolundan tutup sarılabilirdi. Vefa ilk gelişine oranla artık daha sağlıklı görünüyordu.

Masamın üzerindeki sigara paketini alıp, onun dikkatini dağıtmadan dudaklarıma yerleştirdiğim dalı hızla yaktım. O kadar dünyamın içine dalmıştı ki sesi dahi çıkmıyordu sadece gözlerini dikmiş tablolarıma ne görüyor yahut hissediyorsa sayfanın üzerinde kalemini hareket ettiriyordu. Bu yaklaşık kırk beş dakikayı aşan sürede gerçekleşti. Yeni aldığım sigaramı yakarken kendimi ileri itip onun yanına yaklaştım ve tam arkasında durdum.

"Yazdıklarını okuyacak mısın?" Sesim kulağına ulaştığında irkilmişti. Kendini bu kadar kaptırdığına göre büyülenmiş olmalıydı. Dönüp bana bakmak yerine not defterinden bir başka sayfayı çevirdi. "Henüz değil." Net çıkan sesi gülmeme neden olmuştu. Saçlarına bakmayı kesip tablolarımda gezindim, neredeyse on yılın yükü vardı hepsinde. Cansız bakan bir çok portre, kirli sular; tozlu yollar, karanlık arka plan.. tek açık tondaki renk bedenlerin yüzündeydi. Ruhu çekilmiş ve soğuk tenli oluşları.

𝚅𝙴𝚁𝙸̇𝚃𝙰𝚂Where stories live. Discover now