IVV4

101 20 11
                                    



Yorgunluk öyle ağırdı ki insanın ruhunda ki kemikleri kolaylıkla kırabilirdi. Akılda ki yorgunluk ise bir tık daha can sıkıcı oluyordu nihayetinde bedeni dinlendireceğin fırsatın olurken dolu aklı dizginlemek pek kolay olmuyordu. Kilitlendiğine emin olduğum kapımı tek seferde açtığımda evimde beklediğim kişinin var olduğunu anlamıştım. İçeri girdiğimde etrafı sosunda mayhoşluk tadın olduğuna kanaat getirdiğim yemek kokusu vardı ve sadece mutfağımın ışığı açıktı. Çantamı çıkarıp kenara bıraktığımda yüzümde olabildiğince dingin bir ifadeyi sabit tuttum. Adımlarım mutfağımın kapısında durduğunda sırtını gördüğüm adam masanın ortasına simetrik açılarla koyduğu mumları yakıyordu. Tek kaşım hayretle yukarı kalkarken varlığımı hissetmişti bu yüzden ikinci mumu yakarken eğdiği bedeninin aksine kafasını kaldırıp bana baktı. "Ne yapıyorsun burada?" Çakmağı cebine atıp masanın etrafından dolanıp yanıma gelmişti.

"Kalpsiz birinin doğduğu günmüş, onun anısına mum dikiyorum." Dedi ve sırıttı bense dudağımın içini kemirip yenik düşmemek adına gülmekten kaçıyordum. "Defol git evimden senden bir şey istemiyorum." Omuzuna çarpıp tezgaha geçtim ve elime aldığım bardağa su doldurup içtim oyalanmak adına tezgahın üzerinde ki dökülmüş sosu silmiştim.

"Kusura bakma bu yemeği yemeden bir yere gidemem." Arkaya doğru kaçamak bakışlarımı attığımda sandalyeye oturup tabağına yemek aldığını gördüm. Elimde tuttuğum el bezini lavabonun içine fırlattıktan sonra tamamen masaya doğru dönüp ellerimi göğsümde birleştirdim. Özdemir sefil bir açlıktan çıkmış gibi beşamel soslu makarnasını ağzına tıkıp yerken kesinlikle beni umursamıyordu bu yüzden karşısında ki yerime geçip oturdum ve onun gibi yapıp konuşmama kararımla birlikte yemeğimi yedim. Her ne kadar kırgın kalsam da onu tekrar burada görmek içimdeki kötü tüm hisleri yok etmişti. Özdemir, koyu kahverengi saçlarını alnına dökmüş gözlerini tabiri caizse benden saklamıştı. Hemen okuldan sonra evime geldiği barizdi çünkü göğsünden bir iki düğmenin açıldığı gömleği ve kumaş pantolonuyla duruyordu. Gözümü alan aslında yeni deldirdiği kulağındaki parıldayan küpesiydi. İşaret parmağımı tuttuğum bardağımdan ayırıp ona doğrulttum. "Bu nereden çıktı?"

"Yakışmış mı?" Elini hızla kulağına attığında tahammülsüz bakışlarımı devirmemek adına zorla gözlerinde tuttum. Kesinlikle onluk bir şey değildi ama neden yaptığını merak ediyorum kesinlikle biri yüzündendi lâkin yine de kulağa anlamsızca geliyor. Özdemir parmağına diken batsa o hafta boyunca sızlanacak kadar hassas bir bedene sahipti. "Bakma bana öyle, kendimde yeni şeyler deniyorum." Kafasını hafiften sallayıp alnından bir santim dahi kıpırdamayan saçlarını geriye savurmak istedi ama olmayınca pek umursamadan parmağını kulak memesine bastırarak yüzünü yan çevirdi bu sayede küçük demir toptan küpeyi daha net görmüştüm. Bana inat mı yapıyordu?

"İki üç gün içinde bu kadar çabuk mu değiştin yani?" Kesilen iştahımla birlikte çatalımı masaya bıraktım. Neden sinirlenmeye başladığımı anlamakta zorlanıyorum. Özdemir'in küçük değişikliğini dahi görmek istemiyordum, kesinlikle bu kabul edebileceğim durumlardan değildi. Benim arkadaşım değişemezdi, nasıl bıraktıysam öyle kalacaktı. Bugün kendinde gördüğü bir takım sıradanlığı değiştiren yarın benim yerime başkasını da koyabilirdi.

"Pekâlâ tamam, öğrencimle iddiaya girdim ve kaybettim cezası da bu işte. Çok sürmez sıkılır atarım." Omuz silkip önümde ki turşuyu aldı ve sanki karşısında küplere binmemişim gibi rahatça yemeye devam etti. Gözlerimi kapatıp derin nefes aldım, nabzım yükseliyor kalbimse tüm bedenimde atıyordu. Otokontrolümü kaybetmiştim, açıklaması zor ama ben bugün tam anlamıyla sinirlerim alt üst olmuş haldeydim.

𝚅𝙴𝚁𝙸̇𝚃𝙰𝚂Where stories live. Discover now