IVV13

49 16 21
                                    


Vefa'dan

    Kendi içine giden yollarda bir noktada bırakıp olduğun yere oturduğunda tam da o anda ayakların sızlıyor, hiç durmadan ilerlesen farkına dahi varamayacağın ağrıların durduğun zaman hücum ediyor mabedine aniden. Tüm bunlara kıyasla en ağır hasar; durduğun yerden dönüp arkana bakmandır.  Boğazımın öyle genişlemiş ki, her anladığımı zorlanmadan yutkunup geçiyorum. Baktığım yerden bunu görüyorum; kabullenmiş kendimi ve boyun eğeceğim o adamı.  Elime bir başka buz torbası sıkıştırıldığında diğer erimiş torbayı geri verdim. Tepemden hiç gitmeyen babam ve kız kardeşimin yanına arada sırada Hafi'yle Çağdaş ilişiyor her dakika iyi olup olmadığım kontrol ediliyorlardı ama bu sancılı anlarımda bilmeleri gereken bir şey varsa o da artık beni sıkmamaları gerektiğiydi. Gerçekten hemen şu yattığım yerden kalkıp bilmediğim yere topuğum kalçama vura vura koşup, kaçıp gitmek istiyordum, aldığım nefes dahi boğuyordu endişeli yüzlerine baktığımda ama farkında değildiler. Küçük bir an beni kendimle bıraksalar burnumda ki o ağrı bile son bulurdu belki.

"Oğlum bir ihtiyacın var mı?" Babam artık rutinleştirdiği baş okşama faslına bir tur daha başlarken derince solup, gözlerimi sabit tutarak- şişlikten yarı buçuk açık kalan gözümü- babama baktım.

"Baba bir şey olsa söylerim, bana sürekli sormasan artık şu soruyu." Dedim olabildiğince nazik bir tonda şakırken. Onların sık boğazlı davranmalarına karşın sakinliğimi korurken de ayrı bir sıkıntıya sokuyordum kendimi. Diliyorum ki bir an önce burnumda ki kırık kaynar ve bu durumdan olabildiğince hızlı kurtulurdum.

"Resul amca Vefa haklı çok soru sormayalım çocuğa, ağrısı vardır belki." Hafi görüş alanıma girdiğinde olaya müdahale ettiği için umutla ona kafamı hafiften çevirip baktığımda "Ağrın var mı kardeşim he?" Dediğinde tamamen pes etmiştim çünkü bana doğrultulan her soru bir başka sorunun kapısını açıyordu. 

"Var kardeşim ama inan bu sorular kadar canımı sıkmıyor. Allah için herkes işine gücüne dönsün ben bir şey olursa size seslenirim." Sayamadığım kadar çok yaptığım açıklamam yine ilk sefermiş gibi ağzımdan sükunetle çıktığında hepsi hızla kafasını sallayıp beni onayladı lâkin kimse olduğu yerden ayrılmadan yüzüme bakmaya devam etti.

"Haklı haklı. Hafi sen dön mağazanıza, Resul amca sende gidip biraz uyu dinlen çok yoruldun." Çağdaş anında olaya el attığında şükürlerimi tavana diktiğim gözlerimle yaratıcıya gönderip buzlu torbanın diğer tarafını çevirip alçılı burnuma hafiften bıraktım.

"Sende ufaklık gidip dinlen zaten biz gittiğimizde siz ilgileneceksiniz böyle yorgun olmanızın faydası yok." Çağdaş, sessizliğiyle varlığını kamufle den yatağımın kenarına uzanmış, kafasını göğsüme yaslamış kız kardeşimin omuzuna dokunduğunda, Eslem hızla ellerini koluma yaslayıp daha çok yanıma sindi. Çağdaş sıkıntıyla ofladığında buz tutan elimin işaret parmağını kaldırıp sorun olmadığını işaret ettim.

"Tamam o zaman gideyim ben ama bakın habersiz bırakmayın beni." Dedi Hafi ve son kez bana o düşürdüğü hüzünlü bakışları arkasından bakıp diğerleriyle de vedalaşmasını yapıp gitmişti. Oda da ki gözler babama döndüğünde o da son anda pes edip odamdan ayrılmıştı.

"Eslem sende mi dinlenmeye gitsen hm? Bak abin rahat edemiyor sen böyle yaptığında hatta daha çok üzülüyor." Çağdaş bir kez daha şansını denediğinde kız kardeşimin iç çektiğini hissettim. Yüzünü göremesem de ağladığına emindim.

"Çağdaş sen bi hava al kardeşim bana bırak bu kısmı gelirsin birazdan." Dedim ve asla böyle aksaklıklara tahammülü olmayan arkadaşımın anında kabul edip dışarı çıkmasını bekledim. Odamda kız kardeşimle tek kaldığımda buz torbasını masanın kenarına bıraktım ve soğuk ellerimi onu rahatsız etmeden saçlarının arasına daldırıp okşamaya başladım. Elleri o kadar sıkı tutuyordu ki kolumu, geri çekildiğinde orada izi kalacağına adım gibi emindim ama bunu hiç sorun etmedim çünkü kardeşimin neden böyle davrandığını çok iyi biliyordum. Kaybetme korkusu onun küçük yaşında kalbine işlenmişti.

𝚅𝙴𝚁𝙸̇𝚃𝙰𝚂Onde as histórias ganham vida. Descobre agora