Giriş.

786 44 21
                                    


Parmak boğumlarım arasında sırayla çevirdiğim fırçanın baş kısmını tutup yumuşak kıllar üzerinde işaret parmağımı oynattım. Karşımda temiz bir tuvali harmanlayan renkler ve belirsizliği temsili bir karalama vardı.

Bir şeylerin oluru olmazdı.

Düşünüldüğü gibi resmedilmeyen... eserler.

Yetenekli olmadığından dolayı; çizilemeyen rüyaların güzelliğini anlatamama ve bunun gibi küçük eksiklikler.

Karşımda kat trilyon değerine bahse girecek eserime, son yarım saattir gözlerimi dikmiş bakıyordum. Gözlerim artık kararmaya başladığında; fırçanın üzerindeki parmağımı hareket ettirmeyi kestim.

Gözlerimi bir an olsun ayırmadan baktığım resmin üzerine- az önce fırçayla oynarken kirlettiğim baş parmağımı bastım. Kulağıma dolan şarkı bir piyanonun muazzamlığından değilde telefonumdan geliyordu.

Cılız ışık bile artık odamı aydınlatmayacak kadar yorgundu.

Gerçek değildi. Ne yaptığım resimler ne de etrafıma da ki onca dönen fiilen olaylar. Bu yüzdendir inançsızlığım. Beni yücelten insanların aksine bir hiçtim. Kusur dolu eserlerim saatlerce önünde durup baktırıyordu. Aslı şuydu ki insanlar kendilerinin yapamadığı her şeye gardını düşürürdü.

Elde etmek için oynanan oyunlar, kaybedilen dostluklar. Ölen duygular. Hepsi tonlarca kusura bastırılmış her şey için hak görülürdü.

Daha önce ailem olmadı. Bir piyanom bile olmadı. Çünkü.. Her neyse.

Fırçayı yanımda duran; üzeri kağıtlar, fırça ve yarısı kurumuş boyalarla dolu masanın üzerine sakince bıraktım. Şarkı başa sarmıştı.

Ama ben sondaydım.

Gözlerimi tekrar önümde duran kusura diktim. Kafamı defalarca kez sallayıp kendimi ayıplamaya başladım. Bir kaç günü anılayan boyalı elimi anlıma bastırıp baş ağrımı dindirmeye çalıştım. Şarkı olmadığı yerdeydi. Boya kokusu ciğerlerime doluyordu ve ben büyük ihtimalle paralel evrende ölü olan bir adamdım.

Tuvali elime alıp hızla ayağı kalktım ve odanın diğer ucuna- diğer tuvallerin arasına- fırlattım. Yırtılan sert kumaş ve etrafa saçılan tahta parçalarını gözümü kırpmadan izledim. Zaten yaptığım tek şey buydu.

Adımlarım bu defa odanın dışında son buldu. Uzun koridoru süsleyen tablolarıma baktım. Kulağıma dolan şarkının sözlerine eşlik etmeye başladığımda tek tek tabloları duvardaki yerinden çıkartıp üst üste koymaya başladım. Merdivenin bir kaç basamağı adımlarımın ardında kaldığında zorlukla taşıdığım tabloları sıkıca tutmaya çalışıyordum.

Onlar bu evin lanetiydi.

Benim, ben olduğumu hatırlatan ağır kokulu ölülerdi.

Donuk bakışlarımla geçtiğim soğuk havanın kaynağı gökyüzüne baktım. Bugün evim bana küçük geliyordu. Dinlediğim şarkı hiç tarzım değildi. Üzerimde hatırı sayılır bir dostumun hediyesi; kazağı vardı. Hiçbiri beni yansıtmıyordu.

Duyamadığım şarkının sözlerine hâlâ eşlik ederken çoktan sokağın başındaki konteynıra ulaşmıştım. Artık kollarımın uyuşmasına sebep olan tabloları kirli demir kutunun yanına koydum.

Bir kaç dakika orada durup tablolarıma veda ettim. İçten içe -inancımın yettiği kadarıyla- duada ediyordum. Omuzlarımı düşürüp tabanım üzerinde dönüp evime doğru yürümeye başladım. Sokak sessiz ve rüzgarlıydı. Bakışlarımı nerede tutmam gerektiğini bilmediğim için yere eğip ayaklarıma bakarak yürümeye devam ettim.

Bir anda bedenimi sarsan baskının sahibine, kafamı kaldırıp bakmaya çalıştım. Mahçup ve kısa bir özrün ardından bakışlarını yüzümden çekip,  yanımdan geçen adama diktim gözlerimi.

O hemen yanımdan çekip gittiğinde, neden bu olayın bile ruhumun incinmesine neden olduğunu anlamadan yürümeye devam ettim.

Eve girdiğimde, salonda varlığını unutturmuş köpeğim bile karşılamıyordu artık beni. Kapıyı ardımdan kapattığımda kulağıma dolan şarkıyla tekrar başa  sardığını anladım.

Bundan ne anlamam gerekti?

Ölü ruhum şuan bir çöplüğe yaslıydı ve terkedilmişti. Ev sıcaktı. Bakışlarım bir anda salonun her köşesinde dolaşıp çarptı her köşesine. Bir resim aradım, aile resmi. Bir kadın yahut bir çocuk resmi. Anıları barındıran bir kaç resim aradım.

Bir köşede donup kaldım. Benim evimde hiç kimsenin resmi yoktu ve hatırıma düştü ki ben.. Bunun eksikliğiyle tablolarıma sığınmış ve hayatımı buna adamıştım.

𝚅𝙴𝚁𝙸̇𝚃𝙰𝚂Where stories live. Discover now