IVV24

44 13 2
                                    


Bir his, 

dudaklarımdan önce zihnim okudu ve gözlerim usulca kapandı. Olduğum yer aslında bir hastane bahçesiydi lakin ruhumun başka bir anda olduğunu seziyordum. Ben bugündeydim, ruhum ise geçmişte ki bir çocuğun göğsünde yeniden var olmuştu. Rüzgar sıcak esişini yüzümde dalgalandırdığında burnumun sızladığını hissettim. Anlamlandıramadığım bir duygu yükünün altında eziliyordum. Öylesine acizdim ki saçlarıma dokunan rüzgarın okşayışı bana şefkati hatırlatıyordu, daha önce hiç bilmediğim bir şefkati özletiyordu.

Bir his, diye başlıyordu cümleye. İçinde bir his olmakla, bir hissin içinde olmak zannedildiği kadar yakın haller değildi.

  Kendimde arayışıma dönüyordum gizliden gizliye, bedenim hafiflerken tüm yükü şuraya bırakıyordum- parmaklarım yanağımdan şakağıma çıkıp mecazen aklımı gösterdi- biliyordum ki uzaktan bakan birinin bana acıması mümkün dışı değildi.

  Rüzgar ansızın estiğinde elimde tuttuğum kitabın yaprakları tenessür olup etrafa saçıldı. Refleks olarak sıkıca tuttuğum kitaba başımı eğip baktığımda öncesinde üzerini çizdiğim bir sözü gördüm. Bu satırların gelmesi gereken an değildi, yersizlik ediyordu çünkü ihtiyacım olan bir şeyleri hissedebiliyor olmamdı lakin nasıl da asabımı bozmuştu şu satırlar. Edebiyatçılar şüphesiz böyleydi, yeri zamanı olmadan kelam ilmiyle insanın aklını karıştıran şiiri, sözü söylerdi. 

  Hiç bir zaman onları anlamayacaktım, özellikle bu vasıf yolunda ilerlemek isteyen o adamı. Belki de çoktan evin önünde oturmuş geri dönmemi bekliyordur. Öncesin de umursamazdım lakin artık alelade bir husumetsizlik yaratıyordu.

"Milhan," Avuçlarım arasında sıkıp kırışıklık verdiğim kitaptan ancak bana seslenildiğinde el çekmiştim. Mısra üzerinde ki beyaz önlüğünün ceplerine ellerini sokmuş ağır adımlarla bana doğru yaklaşıyordu. "Biraz daha iyi misin?" Bir saate aşkın öncesinde yukarıda seansım arasında fenalaşmış, doktordan aldığım mahcup bir izinle bahçeye inmiştim, bana iyi geleceğine emin olduğum kitapta doğru ana geçerken ne yazık ki o da sinirlerime dokunmuştu.

"Bugünü iptal etsek?" İstek değil de daha çok ihtiyaçtı bilhassa artık eve dönmek istiyordum. Mısra bankta ki boş kısma oturup hafiften bana döndü ve kafasını benimle göz teması kurmak adına eğdi.

"Sen seansını bitirmeden Eylül hoca gitmez. Ayrıca senin yüzünden diğer hastalarına da geçemiyor, prestijli bir kadındır kendisi." Küçük tohumlu- beyaz bahar çiçekleri tepemizden düşerken, havada bir tanesini kapıp avucumun içine hapsettim o sırada bulabileceğim bir bahane arıyordum ama doğru bir plan şekillenmiyordu aklımda hatta bazen ne söyleyeceğimi kuramıyordum. Kendimde yitirdiğimi fark ettiğim en berbat olay buydu işte; darmadağındım.

"Üzerime biraz daha gelirse onu öldüreceğimden emin ol." Dedim düz ve jestsiz.

"Cezada almazsın bak." Aynı ciddiyetle konuştuğunda gözlerim benden bağımsız yana kayıp ters ters ona baktı. Dudakların da sıkıntılı bir gülümseme peyda ederken koluma elini dolayıp bedenimi biraz zorlansa da ayağı kaldırmıştı. "Aslında söylememem gerek ama yine de bir sakınca görmüyorum," Bahçenin bahar kokusundan uzaklaştıkça genzime iyodoform kokusu doluyordu ve bu da bedenimi hastalıklı biri ilan ederdi. Gerçekliğe sıyrılmak gibi ya da uykudan uyanmak, sıkıntılı tarafı ise; istenmeyen bir hayatı yaşamaktı. "Özdemir aradı," ilgimi anında kendisine çektiğini anladığında devam etti, "Seni sordu, tedavinin nasıl ilerlediğini ve senin zorlanıp zorlanmadığını." Mısra'nın bir çok kez gizliden gizliye kısa kestiği konuşmaları yakalamıştım ama onları Özdemir'le yapıyor olabileceğine inanmamıştım. "Sana hâlâ kırgın olduğu için belli ettirmek istemedi kendisini ama gizli gizli arıyor beni seni merak ettiği için." Kolumu elinden hafifçe çekip kurtardığımda bana yana eğdiği yüzünden bakıyordu. Kısa bir tebessüm merasimi yapıp; "Sevindim." Dedim, inanmadığım lakin inanmak istediğim şeye karşın.

𝚅𝙴𝚁𝙸̇𝚃𝙰𝚂Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin