IVV20

37 14 30
                                    


       Dar görüşlü akıl erdemim, liyakatsizliğim ve kendime yakıştırdığım tüm o kuru sığ tabirlerin içinde bunalıyordum. Geniş odaların duvarları arasında sıkıştığımı hissediyorum, Moonport'un heybetli sütunları daha da yücelirken, ben kabuğumda döngümü tamamlıyorum.

      Görevliler sahnenin önüne tabloları getirdiğinde hemen karşımda duran eser, otopsisi dahi yapılmamış ağır ama küçük bir bedendi ve nefesim titredi. O tablonun tahta çerçevesinden, ayna kadar temiz taş fayansa oluk oluk kanlar akıyordu da kimse göremiyordu; ayrıca duyamıyorlardı ölümün sessiz şiddetini. Herkes nasıl olurda bu vahşete hayranlıkla bakardı?

    Akmaya devam etti o kan cansız bedenden, taş kesilmiş tuvalden ama kimsenin kılı kıpırdamadı. Sadece.. benim içim gidiyor diye mi bir tek benim gözlerim görüyor bu hunharca işlenmiş kaderi?

    "Gerçek değil, değil mi?" Hafi'nin sesini duyduğumda neredeyse bedenimi devrilmekten son anda kurtardım. "İnanamıyorum, Vefa orada! Vefa orada, kazandık girdik dereceye." Hafi girdiği sevinç halini omuzuma gelişi güzel vurup ardından ıslık çalarak en uç noktasında gösterirken ancak o zaman Vefa'nın diğer üç kişiyle kürsüde durduğunu görebildim. Kalabalıktan çıkan rabarba, coşkulu alkışa karışmış ve gürültünün boyutu rahatsız edici dereceye erişmişti, boş salonda haddinden fazla yankı yaparken.

     "Öncelikle şunu söylemek istiyorum izninizle, aslında kazanan ya da kaybeden yok yarışmamızda takdir edersiniz ki katılım sağlayan değerli yarışmacılarımızın emeği de eseri de çok özel." Moderatör kürsünün sol tarafına elini uzatıp üç yarışmacıyı gösterdiğinde dönüp orada duran kişilere baktım; Vefa ve tanımadığım diğer iki kişi mutluluklarını sırtlanmış kendilerine ayrılan alandaydılar. Yaşadığım yoğun duygular boğazımı kurutmuş, dilimi damağıma yapıştırmıştı bu yüzdendir ki ağzımı açıp ne bağırabiliyordum ne de konuşabiliyordum.

   "Kardeşim benim be! Nasıl da karizma duruyor." Hafi bir coşku senfonisi daha çaldığında, onun dediği aksine cesaretini kaybetmiş stresle ellerini birbirine bağlamış ve kafasını eğmiş adama baktım. Vefa sanki yalnızca bedenen buradaydı, belki de tüm sorumluluğu bedenine bırakmış ve duygularını ruhuna katıp ardına bakmadan çekip gitmişti.

    "Biraz buruk bıraksa da bizleri, yarışma prosedürünün getirisiyle bir sıralama izledik ve sona üç değerli yarışmacımız kaldı. Onların eserleri sizce de en etkili olan değil miydi? Ben bundan on yıl sonra dahi unutmam." Moderatör samimi gözükmeye çalışırken salondakileri kolayca etkilemiş ve hiç düşürmediği enerjisiyle tekrar solunda duran üç kişiye baktı.

    "Az önceki konuşmamızdan sonra seninle muhatap olmazdım ama söylemeden de edemeyeceğim, iyi iş çıkarmışsın Milhan. Belki Vefa dile getirmez ama inan onun için ciddi bir şey yaptın." Hafi bana hitaben konuştuğunda ses tonunu düşürüp etrafına dikkat ederek konuşmuştu. Hâlâ gözümde Çağdaş'tan bir tık daha iyi olduğunu varsayarak bunun hatırına ona doğru çevirdim kafamı ve belli belirsiz kafamı sallayıp teşekkürümü ettim.

    "Jüride en çok konuşulan tabloyla başlamak istiyorum. Gerçekten zorladı bizleri ama eminiz ki o da aldığı dereceden memnun kalacaktır. Arzu edersiniz ki yarışmanın üçüncüsünü kürsüye çağırmak istiyorum; Veritas isimli tablolarıyla, Vefa Kaner." Alkış tufanı koptuğunda, gözlerim platformun ortasına yürüyen adamdaydı. Hızlı hızlı aldığım nefesim göğsümü gerip zorlarken elimi tam da soluğumun kesildiği noktaya koydum. Yaşadığım duygu boşalması yutkunuşlarımı ardı arkası kesilmeksizin boğazıma kadar akıtırken, titreyen dudaklarımı birbirine yaslayıp kendimi dizginlemeye çalışıyordum. Nerede ve nasıl olduğunun hiç bir anlamı yoktu, ben şimdideydim. Henüz dünyaya göz açıyor ve ciğerime saf havayı çekiyordum. Yine ve yeniden özgürlüğüme sayamadığım kadar kadeh kaldırıyorum.

𝚅𝙴𝚁𝙸̇𝚃𝙰𝚂Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin