14. Bölüm♧Beklenmedik karşılaşma♧

692 78 1
                                    

2 ay sonra

Leyla hanım'ın ölümünün üzerinden tamı tamına 2 ay geçmişti. 60 gün geçmişti ama sanki dün ölmüş gibi acı içindeydi Köksan ailesi. Dilruba büyük bir sessizliğe bürünmüştü. Öylece odasında kalıyor annesinin resmini çiziyordu. Sonra o resmi sarıp sarmalayıp ağlıyordu.

Taha annesi öldüğünden beri konağa adımını atmamıştı. Isız, sesiz bir yere gidiyor yumruklarıyla duvarlara vuruyordu. Eli paramparça olmuştu ama o yine duvarları yumruklamaktan vazgeçmiyordu. Annesini çok özlüyordu.

Halit bey mahvolmuş durumdaydı. Günlerce ağzına doğru düzgün bir lokma dahi koymamıştı. Karısının ölümden sonra hiç bir zaman dimdik duramamıştı. Hep bir tarafı eğikti. Kalbi zedelenmişti sanki. Meğerse Leyla hanım'ı nede çok seviyordu.

Ateş ise günlerce annesinin mezarında uyumuştu. Annesinin ölümünden dolayı sürekli kendisini suçlayıp duruyordu. O'nu son dakikalarında mutlu edemediği için kendini harab ediyordu. Yine bugün annesinin mezarına gelmişti. En güzel çiçekleri toplayıp, mezarın üzerine bıraktı. Toprağı okşayıp, kendi kendi konuştu.

"Annem sen gittin gideli biz harap olduk. En son ne zaman güldük hatırlamıyorum. Bir daha galiba hiç gülemeyeceğiz. Seni mutlu edemedim anne. Ama herkes hesabını ödeyecek. Bana, bize bunları yapanların hepsi hesap ödeyecek." Ateş şimdi ağlamaklı bir ses tonuyla konuşmasına devam etti. "Babam, kardeşlerim yüzüme bakmıyor beni suçluyorlar. Taha'nın konağa geldiği yok, Dilruba ise odadan çıkmıyor, sürekli seni çiziyor anne." Ateş daha fazla konuşamadı. Ağlayarak elini gözlerine götürdü.

İstanbul

Gamze'nin kalbi serzernişteydi. Bir türlü unutamıyordu Ateş'i. Ah ne kadar da çok bağlanmıştı ona. Her gün rüyasında Ateşi görüyordu. Her an Nevşehir de yaşadığı o 1 haftayı anımsıyordu. Nevşehir'e sevdiği adamın yanına gitmek için çok uğraşmıştı ama babası ve babaannesi her defasında ona engel olmuşlardı. Gamze ne babasına nede babaannesine nede bir başkasına evlendiğini söylememişti. Hem nasıl söyleyebilirdi ki? Bir türlü cesaretini toplayıp, "baba ben evlendim. Başta zorakki bir evlilikti ama sonra evlendiğim adama bağlandım" diyememişti.

Belki babasının sürekli 'Erkan'ı afet' demesinden dolayıydı. Babasının bu sözleri söylemesini genç kızın bir türlü aklını almıyordu. Nasıl olurda bir baba kızını aldatan adamı afet diyebiliyordu. Yine aynı şekil babası kızına yaklaşıp,

"Kızım Erkan işlemiş bir günah affet artık onu." Erkan her gün kapıya dayanıp, 'özür' diliyordu. Yine dayanmıştı Erkan kapıya. Kapı zili çaldığında gelenin kim olduğunu çok kolay idrak edebiliyorlardı. Gamze şirkete gitmek için montosunu giydiğinde sırf kapıyı açmamak için yönünü değiştirdi.

"Kapıya bak Gamze.' Gamze istemsizce kapıyı açtı. Yine görmek istemediği yüzle karşı karşıyaydı.

'Allah belanı versin' demek istedi ama diyemedi. Çünkü bu sözleri söylediğinde Ateş aklına geliyordu. 'Allah belanı versin Ateş Köksan' dediği anlar geliyordu. O günleri bile özlemişti Gamze.

"Canım lütfen artık uzatma. Beni affet." Erkan hiç usanmadan her gün kapıda sabahlıyordu. Hele hele bu kış ayında sabahlıyordu. Eğer Gamze'ye kendini afettirmese mirastan men olucaktı. Erkan'ın babası bizzat bastıra bastıra, 'Gamze'ye kendini affet yoksa seni mirastan men ederim. Bütün malım mülkün kardeşine kalır' demişti. Hâliyle Erkan'ın da eli ayağına dolanmıştı. Soğuk falan dinlemeden kapı önünde elinde çiçeklerle bekliyordu. Gamze hiç bir söz söylemeden aracına bindi. Şirkete varınca aracı müsait bir yere park edip indi.

İNTİKAM KUYUSU (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin