0.0

3.4K 145 287
                                    

12.03.2018

Elimde olan çubuklarla yine yalnız başıma tepsimde olan pirinci eşeliyordum. Fazla iştahım yoktu ama biliyordum ki eğer annem yine yemediğimi öğrenirse bana kızacaktı.

Hiç çekmek istemediğim bir durumdu.

İsteksizce yemeğimi yerken yine gürültülü olan yemekhanede gözlerimi dolaştırdım, gözlerim hedefini arıyordu.

Her zamanki gibi..

Burada yoktu. Hedefimi bulamayan gözlerim ile iç çekip tepsime odaklandım yeniden, aklımda olan düşünceyle hızla yemeye başladım. Eğer çabucak bitirirsem, belki onu arayabilirdim. Henüz ders vaktine vardı ve o belki de yine arkadaşlarıyla spor salonunda basketbol oynuyordu.

Yemeği hızla bitirip tepsiyi de aldım ve ayağa kalktım. Görevlilere tepsiyi verdikten sonra yemekhaneden çıkıp bodrum katında bulunan spor salonuna doğru ilerlemeye başladım.

Salona yaklaşırken duyduğum sesler ile tebessüm ettim hafifçe, tam da tahmin ettiğim gibi, dedim içimden.

İçeriye girdiğimde daha da yükselen ses ile sahaya baktım. İşte oradaydı..

Hwang Hyunjin, terden alnına yapışmış olan saçlarını geriye atıp arkadaşlarına gülüyor ve maçın tadını çıkarıyordu.

Tribünlerde oturan ve yüksek sesle tezahürat yapan kızlara çevirdim başımı, buraya bu kadar rahat gelebilme sebebim buydu. Onlar sayesinde kendimi belli etmeden izleyebiliyordum onu..

Tribünlerin en arkasına, beni fazla göremeyecekleri bir yere oturdum, avuçlarımı çeneme yaslayıp hayranlık dolu bakışlarımla pür dikkat izlemeye başladım onu.

Onu iki yıldır seviyordum, deli gibi..

Hyunjin'i ilk gördüğüm zaman sanki kalbim yerinden fırlayacak gibi atmaya başlamıştı. İlk görüşte aşk dedikleri şeyi yaşamıştım o gün, her ne kadar kulağa saçma geliyor olsa da..

Buraya nakil gelmişti iki yıl önce, o zamandan beri de gözler hep onun ve arkadaşlarının üzerinde olmuştu. Ben de dahil..

Onun gülüşü, kısılan gözleri, saçları..her şeyi ile âşık olmuştum ona ve ne kadar direndiysem, reddettiysem de unutmayı başaramamıştım. Aksine, zavallı kalbim her geçen gün daha da kapılmıştı ona. Kapılmaya da devam ediyordum..

Arkadaşları ile aralarında yaptığı maçı yine onun olduğu takım yenmişti, Hwang Hyunjin basketbolda profesyoneldi. Onun her şeyi mükemmeldi..

Kızlardan yükselen tezahürat çığlıkları ile buruşturdum yüzümü, nefret ediyordum şu durumdan. Boğazları yırtılırcasına bağırıyordu hepsi, bir tek yakışıklı yüz görmeleri yetiyordu bunu yapmaları için.

Kafamı iki yana sallayıp ayağa kalktım, her ne kadar onu izlemeye devam etmek istesem de bu sesler kulaklarımın çınlamasına sebep oluyordu. Üstelik ders de on beş dakika içinde başlayacaktı.

Hyunjin ve arkadaşları hâlâ sahada birbirlerine gülüp kendi aralarında konuşurken, ona son kez bakıp salonun çıkışına yöneldim.

Onun bana baktığından habersiz..

Zilin çalması ile arkama yaslanıp omuzlarımı ovuşturdum, son sene olduğu için üzerimizde olan baskı kat be kat artmıştı. Kime baksam deli gibi ders çalışıyor, test çözüyordu. Benim ise henüz başladığım hiçbir şey yoktu, kendi kendime değip değmeyeceğini sorup duruyordum. Daha ne istediğimi bile tam olarak bilmiyordum..

The Land Of Blood | Hwang Hyunjin Where stories live. Discover now