0.1

1.7K 134 305
                                    

13.03.2018

Gözlerimi mutfaktan gelen çatal bıçak sesleriyle açmıştım, geçen günün verdiği ağırlık kalkmamı zorlaştırsa da sonunda kalkmış ve yüzümü yıkamıştım. Şimdi ise ölüm gibi sessiz geçen bir kahvaltının ortasındaydım.

Sakince kahvaltımı ederken gözlerim ağızlarını bıçak açmayan anne ve babamda mekik dokuyordu. İkisi de gözlerini tabaklarına sabitlemiş hiçbir şey demeden yemek yiyordu.

En sonunda dayanamayıp konuştuğumda ikisi de şaşkın gözlerle bana baktı.

"Dünden beri bir haller var sizde, ne olduğunu söyleyecek misiniz artık?"

Annem ve babam önce birbirine bakmış sonra da sanki hiçbir şey olmamış gibi gülmeye ve konuşmaya başlamışlardı.

"Sen bize bakma, yaşlanıyoruz ya artık ne yaptığımızı bilmiyoruz biz de."

Gerçekten mi..

Annemin sunmuş olduğu bahaneye her ne kadar gülmek istesem de göz devirmekle yetinmiştim. Söylemeyeceklerdi, belliydi artık.

Pes edip tabağıma geri döndüm en sonunda. Kısa süre içinde tabağı bitirip ayağa kalktım.

"Ellerinize sağlık ve afiyet olsun."

Gidip lavaboda ellerimi ağzımı yıkadım ve odama geçip okul formalarımı giydim. Dünden hazır olan çantamı sırtıma alıp telefonumu cebime koydum ve dış kapıya ilerledim.

Annem benim çıkmak üzere olduğumu görünce ayağa kalkıp yanıma gelmişti.

"Sonra görüşürüz anne."

Ayakkabılarımı giyip tam kapıyı açıyordum ki annemin konuşması kaşlarımı çatmama sebep oldu.

"Soo-Yun, okula giderken dikkatli ol olur mu? Olur da bir yerlerde tuhaf bir şeyler hisseder ya da görürsen sakın o tarafa yönelme ve doğruca okula git, tamam mı?"

Ne demek istediğini anlamasam da kafamı salladım onaylamak için, sorsam da söylemeyecekti muhtemelen. Bu yüzden uğraşmaya gerek yoktu.

Anneme el salladıktan sonra çıkıp kapıyı kapattım ve okula doğru yürümeye başladım. Kesinlikle bir şeyler yolunda gitmiyordu, ne vardı bu kadar dalmalarına ve endişeli olmalarına sebep olacak?

Sonra dün akşamki haber geldi aklıma. Neyden bahsediyordu? Salgın.

"Herhalde grip gibi bir şeydir."

Kendi kendime konuşarak yürürken görüş alanıma giren okul ile adımlarımı hızlandırdım. Şansım varsa Hyunjin'i görebili-

Onun sevgilisi var..

Yüzüme çarpan acı gerçekle omuzlarımı düşürdüm. Tabii ya..onun sevgilisi vardı, değil mi?

Zorla yutkunarak girdim okul bahçesinin kapısından. Gözlerim ayaklarımda yürürken uzaktan işittiğim sesler ile başım istemsizce o tarafa döndü.

Hyunjin..

Ve tabii ki yanında dün gördüğüm kız..sevgilisi.

Şu kelimenin canımı bu kadar yakacağını kim tahmin edebilirdi ki..

Yerimde put gibi durmuş onları izlerken yanlarına Hyunjin'in arkadaşları geldi, neydi adları? Ah, evet. Felix, Seungmin ve Jisung. Muhteşem dörtlü. Hyunjin neredeyse diğer üçü de daima orada olurdu. Jisung, Seungmin ve Hyunjin aynı sınıftaydı. Felix ise..benim olduğum sınıftaydı.

Yine de eminim ki benden haberi yoktur.

Ders zilinin çalmaya başlamasıyla kendime gelip koşarcasına girdim okula. Sınıfıma nefes nefese girmiştim bu yüzden. Girdiğimde herkes kendi halinde takılıyordu, kimse bu tarafa bakmamıştı.

The Land Of Blood | Hwang Hyunjin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin