2.2

1K 64 53
                                    

Günler geçip gidiyordu.

Kurtarma planı yapmamızın üstünden bir süre geçmişti ve bu süre içinde detaylıca adımlar belirleniyor, neredeyse her gün bu konu konuşuluyordu. Henüz bu plan için büyük bir adım atılmış değildi, onun öncesinde yapılması gerekenler vardı. Mutantlar, şu an en önemli görevdi; onlar yok edilmeden, yaratıklar çoğalmaya devam edecekti.

Bu yüzden de, bir yandan kurtarma planı için küçük adımlar atılıyor; bir yandan da kaynak arama ve mutant avlama için devriyelere çıkılıyordu. Bugün de devriye sırasında olanlarda Hyunjin vardı; ona Changbin, Yeonjun ve Beomgyu eşlik ediyordu. Çoktan hepsini uğurlamış, sağ salim dönmeleri için dua ediyorduk.

Hyunjin hiçbir şekilde dışarıya çıkmama müsaade etmiyordu. Ne zaman konusunu açsam, kesin bir dille reddediyor ve burada güvende kalmamı istiyordu. Hatta en son sorduğumda, "Bir kez daha aynı konuyla gelirsen feci şekilde bozuşuruz." demişti.

O zamandan beri de konuyu açmıyor, dediği gibi binada kalıyordum.

Bu süreçte çoğunlukla Yeji ve Ryujin'le vakit geçiriyor, Chan'a yardım ediyordum. Jeongin'i de sıklıkla görüyordum böylece, hatta öyle ki; artık çok iyi anlaşıyorduk, beni ablası olarak görüyor ve sürekli gelip benimle konuşmak, vakit geçirmek istiyordu. Anlayabiliyordum onu, çünkü çoğunlukla yaptığı şey bilgisayar başında tek başına oturmak ve günün çoğunda olan biteni sürekli kontrol edip bağlantılarla uğraşmaktı.

Konuşacak doğru düzgün kimsesi, vaktini beraber geçirebileceği birileri yoktu.

Yani, ben gelinceye kadar.

Şu anda yaptığım şey de buydu, yanına gidiyordum hem konuşmak hem de Hyunjin gelene kadar vakit geçirmek için.

"Noona!" Kapıdan girdiğimi gören Jeongin oturduğu sandalyeden kalkmış ve koşarak bana sarılmıştı. Sarılmasına karşılık verip sırtını patpatladım, geri çekildiğimizde bana parıldayan gözlerle bakmış ve oturduğu sandalyenin hemen yanına duran sandalyeyi göstermişti.

"Otursana, ben de çok sıkılmıştım.. İyi ki geldin!"

Hâline gülümseyerek gösterdiği sandalyeye oturdum, benden sonra o da yerine geri oturdu ve bana baktı kocaman gülümseyerek.

"Nasılsın noona?" diye sordu Jeongin, bir yandan da bilgisayarı kontrol ederken. İç geçirdim sorusuna karşılık.

"Gördüğün gibi, In. Sen nasılsın?" diye sordum aynı şekilde.

"Ben iyiyim noona.." dedi yüzünde buruk bir tebessüm meydana gelirken.

"..Aslında, sen benimle yakın olduğundan beri çok daha iyiyim."

Söylediği sözler ile gözlerim hafiften dolarken, gülümsedim ve saçlarını karıştırdım. Cidden artık daha iyi olduğunu görebiliyordum, önceden hep soğuk ve umursamazdı ifadesi. Kimseyle pek bir sohbet etmez, hatta ortalıkta gözükmezdi bile.

Nedenini sonradan anlamıştım, çünkü ona iyi gelecek kimse olmamıştı.

"Bak sen şuna, büyümüş de ablasını duygulandırırmış." dedim gözlerimde geri göndermeye çalıştığım yaşlarla. Saçlarını elimden kurtarıp düzeltti gülümseyerek, Jeongin'in gülüşü çok güzeldi. Gülümsemeyi hak ediyordu.

"Ben ciddiyim noona, sen gelmeden önce yaptığım tek şey burada oturup gün boyu ekran izlemekti. Hyunglarım gelip kontrol ediyor hal hatır soruyordu arada ama yine de, ben yalnız hissediyordum kendimi hep. Yine ekran izliyorum ve buradayım evet, ama sen her gün geliyor ve benimle konuşuyor, bana yıllardır görmediğim şefkati veriyorsun.."

The Land Of Blood | Hwang Hyunjin Where stories live. Discover now