1.4

1.4K 92 99
                                    

Umut dolu gözlerle bakıyordum Minho'ya, söyleyeceği şeyleri bekliyordum heyecanla. Hyunjin'in de benden pek farkı yoktu, fazla belli etmemeye çalışıyordu ama heyecanlandığı anlaşılıyordu.

"Nasıl yapacağımı buldum, ama.." dedi Minho düşünür şekilde elini çenesine koyarak.

"Ama?" dedi Hyunjin sabırsız bir tavırla.

"Ama, biraz zor olacak. Elimde bir taslak var, eksik olan malzeme sorun."

Hepimiz Minho'yu dinlerken, söyledikleri ile kaşlarım çatıldı.

"Eksik olan ne?" diye sordum Minho'ya bakarak.

Sıkıntıyla bir nefes verdi Minho, ardından biraz düşünerek cevap verdi.

"Kan," dedi düz bir tonda.

"Bana mutantlardan birkaçının kanı lazım."

Duyduklarım ile içim ürperirken, yanımda duran Hyunjin'e baktım. Hyunjin'im kaşları çatıktı, pür dikkat dinliyordu Minho'yu. Gözlerimi Hyunjin'den çekip yeniden Minho'ya baktım.

"Mutant kanı mı? Neden?" diye sordum anlamaz bakışlarla.

Minho bana döndü.

"Zehrin olduğu yerde, panzehir de vardır." dedi ciddiyetle.

"Başından beri çok uzakta aramışım, bu yüzden bunca zaman kaybettik. Yeni yeni düşmeye başladı kafama, neye ihtiyacımız olduğu.."

Minho derin bir iç geçirdi kendi kendine, kaşları çatılmıştı. Belli ki kendine kızıyordu, daha önce aklına gelmediği için. Daha önce düşünemeyip de bu zamana kaldığı için.

Kimin gelirdi, kim düşünebilirdi ki zaten?

"Kendini suçlama, bilemezdik böyle olacağını. Sen elinden geleni yapıyorsun." dedi Chan, Minho'nun omzuna elini koyarak. Hepimiz onayladık Chan'ı başımızla, kendini suçlayacak bir şey yoktu. Minho elinden geleni fazlasıyla yapıyordu.

Bir süre daha tedavi hakkında konuştuktan sonra, hava kararmaya başlamış ve salondan birer birer ayrılmaya başlamıştı herkes. En sona Hyunjin, ben ve Chan kalmıştık. Chan bize doğru gülümseyip eliyle salon çıkışını gösterdi.

"Gelin hadi, yorgunsunuzdur. Sizi kalınacak yere götüreyim." dedi ilerlemeye başlarken.

Arkasından onu takip ederken devam etti.

"Eski binadaki gibi değil tabii, ama yine de elimizden geldiğince bir şeyler ayarlamaya çalıştık."

Bir şey demeden takip ettik onu. Geçtiğimiz zemin katta fazla bir şey yoktu, öğrenci dolapları ve spor salonu dışında başka büyük kapılı bir yer daha vardı. Yemekhanedir herhalde, diye geçirdim içimden. Zemin kattan ayrılıp birinci kata çıktığımızda, koridor boyu karşılıklı kapılar karşıladı bizi. Klasik bir liseydi aslında, muhtemelen hepsi sınıftı.

"Okul fazla büyük değil, bu yüzden sınıfları üçer kişi olacak şekilde ayarladık. Bazı sınıflar kullanılamaz hâle gelmiş, onları ayarlamak pek mümkün olmadı." dedi Chan, kapıları gösterirken.

Koridorun sonuna doğru gelirken sağda bir kapı gösterdi eliyle ve bize döndü.

"Soo-Yun, Yeji ve Ryujin burada kalıyor. Seni de onların yanına koyalım, hem belli ki anlaşıyorsunuz da." dedi gülümseyerek. Başımla onayladım onu ve aynı şekilde gülümsedim.

"Hyung, acaba diyorum, Yun ile beni ayrı yere koysan? İkimize ayrı olsa, fena olmazdı sanki."

Hyunjin'in haylazca konuşması ile gözlerimi sonuna kadar açıp ona döndüm hızla. Sırıtan yüzü ile karşılaştığımda, bana bakıp göz kırptı. Onun bu tepkisine karşılık yanaklarım alev almaya başlarken, boğazımı temizleyerek bakışlarımı kaçırdım.

The Land Of Blood | Hwang Hyunjin Where stories live. Discover now