2.5

856 63 45
                                    

Birkaç hafta sonra

"Yun, şu konserveleri Lia ve diğerlerine uzatır mısın?"

Yeji'nin düşürmemek için zor tuttuğu konservelerden gerekli kısmını aldım aceleyle. Yeji konservelerin yarısını almış olmamla rahatlarken, döndü ve kalan kesime dağıtım yapmaya devam etti. Ben de aldığım konserveleri dağıttım masadakilere sırayla. Herkes önüne yemeğini alıp teşekkür ederken, gülümsedim her birine. Elimde kalan birkaç konserveyi de almamış olan birkaç kişiye verdikten sonra, yorgunlukla nefes verip boş olan bir yere oturdum.

Birkaç hafta geçmişti o korkunç olayın üstünden, henüz yeni yeni toparlanmaya başlamıştık. Yeji daha yeni toparlıyordu, yeni yeni gülümsüyor ve yaşama belirtisi veriyordu. Şu son birkaç gün öncesine kadar o kadar çok ağlamış, kendini öyle kapatmıştı ki; neredeyse hasta oluyordu. Hyunjin de, Ryujin de, ben de onu iyi hissettirmek için elimizden ne geliyorsa yapmıştık. Sadece biz değil, tanıdığımız herkes onu iyi hissettirmeye çalışmıştı. En sonunda ise, çabalarımız nihayet işe yaramış ve Yeji düzelmişti.

Her ne kadar içimizdeki o üzüntü asla tamamen kaybolmayacak olsa da, ayağa kalkmış ve birbirimize destek olarak yaralarımızı sarmıştık. Geride bırakmak zorunda kaldıklarımız için devam etmeye ve kazanmaya yemin etmiştik, boşuna ölmüş olmayacaktı hiçbiri. Buna izin vermeye hiçbirimizin niyeti yoktu, olanlar bizi güçlendirmiş ve intikam ateşimizi harlamıştı.

Gözümüz olduğundan daha karaydı artık, her zamankinden daha kararlı ve cesurduk.

Geçen bu birkaç haftada ise boş durmamış ve mutantların yerlerini tek tek bulmuş, neredeyse hepsini yok etmeyi başarmıştık.

Chan artık öncesinden daha hırslı ve kararlıydı, tıpkı Hyunjin gibi. Tüm bu operasyonlarda ikisi başı çekmiş ve ikisi de her operasyonda görev almıştı. Minho'nun şu an elinde istemediği kadar mutant kanı vardı, o da diğerleri gibi çalışıyor ve tedaviyi bulmak için gecesini gündüzüne katıyordu. Arada gidip yardım ediyordum ona, hem Felix'i ziyaret ediyor hem de Minho'nun neler yaptığına bakıyordum.

Umut vardı.

Tüm bunların dışında Crows'un yıkılışı ise inanılmaz bir değişiklik ve güç getirmişti, önceki binanın basılış sebebinin Crows olduğunu öğrenmiştik orada kalmış olanlardan. O haydutlar binamızın yerini tespit etmiş ve yaratıkları oraya çekmişti, başından beri her şey onların başının altından çıkmıştı.

İnsanlar gerçekten tuhaftı, neden birlik olup beraber hareket etmek yerine bize düşman olmayı ve yaratıkları üzerimize salmayı tercih etmişlerdi ki? Gerçekten anlamak imkansızdı, insan nerede veya nasıl olursa olsun hep aynıydı. Barış içinde yaşamak birilerine batıyordu, kalplerindeki karanlık gözlerini kör etmişti..

"Hey, dalıp gitmişsin yine bakıyorum?" Önümde elini sallayan Yeji ile düşüncelerimden ayrıldım, yüzüne hâlâ boş boş bakarken.

Yeji halime gülmüş ve yanıma oturmuştu, önüme bir konserve koyarken. Bir konserveye bir de ona baktım, gözlerimi kırpıştırırken.

"Yememişsindir sen daha kesin, dalıp gitmiş gözüküyordun." dedi Yeji, gözleriyle konserveyi gösterirken.

"Ah.. Evet." dedim kısık bir sesle, ensemi kaşırken.

"Hyunjin'in gelip de 'sevgilime neden iyi bakmadınız' ya da 'Yun'umu nasıl aç bırakırsınız' dırdırlarını dinlemek istemiyorum, o yüzden ye." Yeji'nin söyledikleri gülmeme sebep olurken, başımla onayladım ve söylediği gibi yemeye başladım.

"Oo bakıyorum da bensiz toplanmışsınız, kırılıyorum bak!" Ryujin'in yüzünde bir gülümse ile gelip yanımıza oturması ile ikimizin de odağı Ryujin'e kaydı.

The Land Of Blood | Hwang Hyunjin Where stories live. Discover now