2.3

1K 66 29
                                    

Beklenen gün gelmişti.

Dün Chan'ın söylediklerinden sonra etraflıca bir plan yapılmış ve neredeyse her şey hazırlanmıştı. İş şakaya gelmeyeceği için de aşırı dikkatli ilerlenmesi, sürekli takipte kalınması gerekiyordu. Sonuçta söz konusu olanlar, bizim gibi insanlardı.

Masum insanlar.

Etrafta koşuşturup duran Chan'a baktım, ve yanında ona eşlik eden birkaç kişiye. Silah işleri ayarlanıyordu hızla, ve diğer her şey. Gidecek olan topluluk hazırlık yapıyordu, ve grubun içinde ben dışında neredeyse herkes vardı. Ben de gitmek istiyordum ama buna müsaade etmeyen biri vardı.

Ve bu durum canımı çok sıkıyordu.

Sıkıntıyla oflayıp Hyunjin'i aradım gözlerimle, görüş alanıma girdiğinde ise hızla ayaklanıp kalabalığın arasından sıyrıldım ve karşısında durdum. Bakışları merak içinde bana dönerken, ellerimi belimin iki yanına yerleştirdim ve gözlerinin içine baktım. Göz teması yardım ederdi belki..

"Ben de gitmek istiyorum." dedim gözlerine bakmaya devam ederken. Kaşları çatılırken başını eğdi ve bıkkın bir ifadeyle baktı bana.

"Bunu daha kaç kere konuşacağız güzelim? Hm?" dedi bir eli beline giderken. Kollarımı birbirine kavuşturdum bu tepkisine karşılık, pes etmeye hiç mi hiç niyetim yoktu.

"Benim dışımda herkes katılıyor Hyunjin! Niye kafese tıkıyorsun beni durmadan?"

"Kafese tıkmak mı?" diye sordu 'ne diyorsun' der gibi bakarken. Başımı aşağı yukarı sallarken bir nefes verdi ve etrafa bakıp yeniden bana döndü. O bunu yaparken ben yeniden girdim söze.

"Yeji'yle Ryujin bile gidiyor Hyunjin! Lütfen.." dedim yalvarır gibi bakarken. Niye izin alıyordum onu da bilmiyordum açıkçası, ebeveyninden parka gitmek için izin isteyen çocuklar gibiydim şu an. İzin almama falan da gerek yoktu aslında.

Gel gör ki, Hwang Hyunjin bu hallere düşürüyordu beni.

İç geçirip gözleriyle etrafını taradı bir süre, dilini yanağının içinde gezdirdi. En sonunda bakışları bana döndüğünde, kaşlarımı kaldırıp vereceği cevabı bekledim merakla.

"Pekâlâ," dedi omuzlarını düşürürken.

"Ama şimdiden söylüyorum, eğer yanımdan bir saniyeliğine dâhi ayrıldığını görürsem-" konuşmasını keserek boynuna atladım sevinçle, bir iki saniyeliğine bedeni şaşkınlıktan kaskatı kesilse de kollarının belimi sarması uzun sürmedi.

"Teşekkür ederim, söz ayrılmayacağım!" dedim kollarımı boynundan çekerken. Benim aksime kollarını belimden çekip de yere inmeme müsaade etmezken, yüzüne baktım 'ne oldu' dercesine. Yüzünde bir sırıtış meydana gelirken, dudaklarını öne doğru uzattı. Yaptığına karşılık gözlerimi devirdim ve dudağına uzanıp hızlıca bir öpücük kondurdum.

Gülümseyerek uzandı ve bu sefer o öptü beni, benimkinin aksine yavaş ve uzundu öpücüğü. Dudaklarımdan ayrıldığında burnumun ucunu öptü ve beni yere indirerek kollarını çekti belimden.

"Evet birbirinizi sevmeniz bittiyse eğer, hazırlanın da diğerlerinin yanına gidelim."

İkimizin de başı hızla sesin geldiği yöne dönerken, Yeji'yle Ryujin'i gördüm karşımızda. İkisi de sırıtıyordu, ve bu ifadeleri utanmama sebep oluyordu.. Hyunjin'den biraz uzaklaşıp boğazımı temizledim ve belli belirsiz başımı salladım kızlar hâlâ kıs kıs gülerken.

"Ne kıskandınız bizi be, ne zaman öpüşsek birileri basıyor resmen." diyen Hyunjin'i duydum, ondan uzaklaşmış olmamın hiçbir anlamı olmayacak şekilde yanıma geldi ve elimi tuttu birden. Daha utanmaya vakit bulamadan beni çekiştirmeye başlamasıyla adımlarına zor da olsa ayak uydurdum ve kızlardan uzaklaşmış olduk böylece.

The Land Of Blood | Hwang Hyunjin Where stories live. Discover now