2.7

820 64 30
                                    

Felix..

Tam şu an, karşımızda duruyor ve gülümsüyordu bize. Ben ise, öylece bakıyordum ona..hayal görüyordum sanki.. Ne yerimden kıpırdayabiliyor ne de tek bir ses çıkarabiliyordum, şaşkındım..mutluydum, heyecanlıydım, kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu..

Gözleri bana bakıyordu, gözleri yine parlıyordu eskisi gibi..boşluk yoktu içinde. Gülümsüyordu, yeniden..tüm sıcaklığı ile.

"Lotus çiçeği, özlemedin mi beni?" dedi kollarını iki yana açarken, gözlerinin içi gülüyordu. Gözlerimden yeniden bir iki yaş düşerken, zar zor bacaklarımı hareket ettirip yanına ulaştım. Geldiğim gibi beni kolları arasına alırken, bir kez daha anladım gerçek olduğunu..

"Sen.." dedim sıkıca ona sarılırken.

"..Nasıl, ne zaman?.." Kollarını benden ayırıp biraz geriye çekildi yüzümü görmek için, gülümsedi tüm ışıltısı ile.

"Baktım ki bensiz zorlanıyorsun, ben de iyileşip aranıza geri döneyim dedim." dedi dişlerini göstererek gülerken. Ben hâlâ üstümdeki şoku atamazken, Felix'in gözleri arkada bir yere kaydı. Nereye baktığını görmek için arkama döndüğümde, Hyunjin'in yanımıza gelmiş tebessüm ederek Felix'e baktığını gördüm. Yüzümde bir tebessüm meydana gelirken, geriye çekildim. Bir süre öylece birbirlerine baksalar da, ikisi de en son dayanamayıp sarılmıştı. Ben onlara gözlerim dolu bakarken, onlar onca problem ve acının üstüne ilk kez barışmış ve bağlarını kuvvetlendirmişlerdi yeniden..

"Aramıza yeniden hoş geldin, dostum." dedi Hyunjin, geriye çekilip Felix'in sırtını patpatlarken. Felix, baş hareketi ile Hyunjin'e teşekkür ederken; son kez sarıldılar birbirlerine. Onlar geriye çekilirken, ben girdim bu kez söze.

"Tüm bunlar ne ara oldu?" diye sordum Felix'e bakarken. Felix'in odağı bana kayarken, tebessüm etti hafifçe.

"Aşıyı üzerimde denediler dün, üzerinden ne kadar süre geçti bilmiyorum. Ama bedenimi tekrar kazandığımı farkettiğimde, zaman kavramı anlamını yitirdi kafamda.." dedi bana ışıl ışıl gözleriyle bakarken.

"..Önemli olan tek şey geri dönmüş olmamdı, ne zaman ve nasıl olduğunun hiçbir önemi yok."

Felix tüm bunları söylerken, kaşlarım çatıldı yavaşça. Aklıma takılan kısım kafamda soru işaretlerine sebep olurken, meraklı bir şekilde yeniden baktım Felix'e.

Olup biten her şeyin farkında mıydı başından beri?

"Sen.." dedim merak ve heyecanla.

"..Farkında mıydın?"

Felix soruma karşılık yarım ağız sırıtırken, başını salladı onaylayarak. Ağzım bir karış açık kalırken, elimle ağzımı kapattım şaşkınlıkla. Nasıl mümkün olurdu bu? Dönüşmüş olması, beyninin kontrolünü kaybetmesine sebep olmamış mıydı?

"Ama..nasıl?" Sorum Felix'i daha da güldürürken, omuz silkti.

"Bedenimin kontrolünü kaybetmiştim doğru, ama başından beri ne olup bittiğini algılayabiliyordum.." dedi iç geçirerek.

"..Başından beri neler yapıldığını, konuşulan her şeyi biliyordum. Bedenim kontrolümde değildi, ama ben hâlâ oradaydım. Yalnızca bedenimin içinde sıkışmıştım, kontrolümde olan tek şey bilincimdi."

O bunları söylerken, Hyunjin de ben de şaşkındık. Dikkatle dinledik Felix'i, dinledikçe hayret ettik. İşte o zaman anladım, aslında dönüşen herkesin tıpkı Felix gibi olduğunu. O insanlar da aynıydı, bedenlerinin içine sıkışmışlardı ve yardım bekliyorlardı.. Vücutlarında dolaşan zehirdi asıl canavar olan, aslında hepsi başından beri oradalardı.

The Land Of Blood | Hwang Hyunjin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin