1.6

1.3K 83 112
                                    

Hepimiz Jeongin'in heyecanlı sesine doğru döndük ve birbirimizde gezdirdik gözlerimizi. Olaya ilk el atan Chan oldu, sandalyesini Jeongin'e doğru yaklaştırıp ciddi bir yüz ifadesiyle Jeongin'in bilgisayar ekranın gösterdiği yere doğru baktı.

"İlk hedefimiz belli oldu, millet." dedi gözleri hâlâ bilgisayar ekranındayken.

Chan'ın sözlerinden sonra Seungmin ve Changbin de kalkıp bilgisayara bakmaya başladı. Hemen ardından da Minho ve Jisung.

Hyunjin yerinden kıpırdamamıştı, gözleri ve odağı oradaydı ancak kalkmak için bir harekette bulunmamıştı. Onun yerine, elimi sıkıca tutmuş ve baş parmağıyla okşamıştı elimin üstünü.

"Pekâlâ, görev vakti." dedi Chan, gözlerini her birimizde gezdirirken.

"Changbin, silahlar sende. Seungmin, Minho'yla beraber yanınıza birkaç acil yardım malzemesi alın."

Changbin, Seungmin ve Minho başıyla Chan'ı onaylayıp dağılırken; Chan'ın bakışları Hyunjin'e doğru döndü.

"Hyunjin, komuta sende." dedi Chan.

Hyunjin başıyla onay hareketi yaparken, Chan gülümsedi ve uzaklaştı diğerleri gibi.

Chan gözden kaybolurken Hyunjin'e çevirdim bakışlarımı. Çoktan bana bakarken yakaladığım gözleri gözlerimle buluştuğunda, gülümsedi hafifçe. Baş parmağı ile son kez elimi okşadıktan sonra, elimi bıraktı ve ayağa kalkarak ilerlemeye başladı. Hemen ardından ben de kalktım ve arkasından yetiştim hızla.

"Hyunjin!" dedim endişe barındıran sesimle. Durup arkasını döndüğünde, devam ettim konuşmaya.

"N-ne olacak şimdi?" diye sordum git gide titremeye başlayan sesimle. Endişemi farkeden Hyunjin gelip kollarını sırtıma doladı ve kendine çekti beni. Başımı göğsüne yaslarken, belindeki yerini buldu kollarım. Bir eliyle saçlarımı okşadı hafifçe, hemen ardından bir öpücük kondurdu başıma.

"Korkma, hiçbir şey olmayacak."

Sakin ve güven veren sesini işittiğimde, başımı kaldırıp yüzüne baktım. Oldukça rahat görünüyor olmasına rağmen, hissedebiliyordum ne kadar gergin olduğunu. İlk defa değildi dışarı çıkışı ya da yaratıklarla karşılaşması, ancak bu durum farklıydı. Söz konusu olan o koca mutantlardı.

Korkunç mutantlar.

"Ben de gelsem-"

"Hayır, Yun."

Konuşmamı anında kesti, kaşları çatılmıştı aniden. Benden ayrılıp arkasını dönüp gidecekken yeniden seslendim.

"Ama neden? Hyunjin, yanında olmak yardım etmek istiyorum!"

Adımları durdu ve arkasını döndü. Yanıma geri döndü ve ciddi ifadesiyle yüzüme baktı.

"Neden mi?" dedi, ardından devam etti.

"O mutantı gördün, Yun. Seni bu tehlikeye sokmayacağım, burada kalıp bekleyeceksin, tamam mı?"

Gözlerim hafiften dolmaya başlarken yutkundum ve gözlerimi kırpıştırdım yaşlar geri gitsin diye.

"Ya sen? Senin için tehlikeli değil mi yani?" dedim yüzüne bakarak. Sıkıntıyla nefes verdi ve yüzümü avuçlarının arasına aldı. Yüz hizama doğru eğilirken, akmak üzere olan gözyaşımı sildi parmağıyla.

"Yun, bebeğim dinle beni. İnan bana bu, ilk seferim değil." dedi gözlerini yüzümde gezdirirken.

"Geri döneceğim, tamam mı?"

Burnumu çekip gözlerinin içine baktım, ve yutkunarak sordum titrek sesimle.

"Söz ver, ne olursa olsun sağ salim döneceksin geri. Yanıma döneceksin.."

The Land Of Blood | Hwang Hyunjin Where stories live. Discover now