17. bölüm: sadece çocuk!

511 43 41
                                    

"Sikeyim böyle işi! Ne demek ihaleyi kaybettik? Günlerdir bu siktiğimin işi için uğraşıyorum!"

Jeongguk karşısındaki avukatı ürkütmeyi umursamadan bağırarak elini masaya vurdu.

"Üzgünüm efendim bu bizim elimizde değildi. Bay Jeo-"

"Sikeyim Bay Jeon'u" diyerek araya daldı.

"Hayatıma sıçtığı yetmezmiş gibi şimdi de işlerimi mi berbat etmeye çalışıyor? Piç herif!"

Sakinleşmek amacıyla derin nefesler alarak başını sandalyesinin arkasına atarak gözlerini kapattı. Yumruk yaptığı elleri beyazlaşmış, damarları ortaya çıkmıştı.

"Kazanan kim?" insanın içine ürpertici bir dalga gönderecek kadar sakin ve korkutucu çıkmıştı sesi.

"Bunu size söyleyemem efendim. Bay Jeon'un kesin kararı." duyduğu cevapla histerik bir kahkaha attı.

"Söyleyemezsin öyle mi?" dedi kahkahası devam ederken.

"O zaman gider kendim öğrenirim." yüz ifadesi ciddi bir hal alırken takım elbisesini düzelterek ayağa kalktı.

"Gidip öğrenelim bakalım canım babamın benimle derdi neymiş."

Sert ve hızlı adımlarla odasından çıktı. Şirketinin koridoruna çıktığı an sus pus olan çalışanlar geniş omuzlarını daha da genişletmişti

O, buydu işte. Jeon Jeongguk'tu. İnsanların karşısında hazır ola geçmesi için iki saniye bakması yeterdi. Etrafına yaydığı enerji öylesine güçlüydü ki tek bir kelimesi, herkesi dize getirirdi.

Bundan mutluydu, güçlü olmayı seviyordu. Güçlü olmak, herkesin ondan korktuğunu bilmek ve en güçlü olanın bile karşısında boyun eğdiğini görmek.. O, bunları yaşamak için dünyaya gelmişti.

Dik bakışları önüne bakıyordu ama herkesin gözü onun üzerindeydi. Arada bir gözünü çevirdiğinde korkuyla önüne dönüyordu onu izleyen bedenler.

Bakışlarındaki sertlikten hiç ödün vermezken dışarı çıktı. Yanındaki korumalarıyla beraber arabasına ulaştığında kapısı onun için çoktan açılmıştı. Arka koltuğa oturunca,

"Nereye efendim?" diyen şoföre hafif dalga içeren sesiyle cevap verdi.

"Babama gidiyoruz, duydum ki beni çok özlemiş. Bir ziyaretine gidelim bakalım." Şoför başını sallayarak sürmeye başladı ultra lüks arabayı.

Uzun bir gökdelenin önünde durduklarında inmesi için kapılar açılmıştı Jeongguk'a. Yavaş hareketlerle inerek uzun binayı inceledi. Ardından hızlı adımlarla şirkete girdi. Son kata, babasının odasına doğru ilerlemeye başladı.

Tıpkı kendi şirketinde olduğu gibi, buradaki çalışanlarda kendisinden ürküyordu. Sırıttı.

Kapıyı çalma ihtiyacı duymadan siyah kapıyı açıp içeri girdi. Babası oradaydı, beklediği gibi.

"Gözlerim kimleri görüyor böyle? Jeongguk sen hiç gelir miydin buralara?"

Dedi, oturan beden sırıtarak arkasına yaslanırken. Jeongguk Yavaş adımlarla masaya yaklaşırken sırıttı.

"Neden gelemeyeyim ki Bay Jeon, sonuçta senin oğlunum." babasının karşısındaki deri koltuğa yayılırken alayla konuştu.

"Elbette benim oğlumsun, benim oğlum." dediğinde sinirden dudağındaki piercingi çekiştirdi.

Takeover, vhopekook ✓Where stories live. Discover now