Bölüm43 Saraydan Gelen Davet

1.3K 156 24
                                    

En son gelen teklif konusunda henüz bir karara varmamıştım ve üzerinden bir kaç gün geçmişti.

Tamam bu büyük bir bomba.

İki tane büyük mektup geldi ve ikisi de saraydan!

İlki imparatora yaptığım teklifle ilgili. Beni saraya davet etmiş ve şansa bak ki leydi Ariel de beni saraya davet etmiş?

İlk başta bunu komik buldum. Düşünsene düşmanın olan kişiye mücevher satmak için gideceksin.

Onun hakkında kafamı karıştıran şeyler olsa da yaşadıklarımın çoğuna o sebep oldu.

Tüm aramızda geçenleri unutacak olursam bile bu büyük bir haber!

Nasıl olurda bu kadar hızlı üst seviyeye ulaştık? En son mücevher sattığım leydiler sayesinde olmalı.

Beklenmedik gelişme sayesinde bir yanım mutlu diğeri ise değildi.

Her neyse imparatora ve Ariel'e bir cevap yazmam gerek.

İmparatora gidecek olan mektupta lonca sahibi Rev'in gelemeyeceği bildirilecek bunun yerine Blue Blood'ın başındaki Adrian gidecek.

Ve Ariel için de sadece geleceğimi söyleyeceğim.

Aslında gitmek benim için çok riskli. Tanınabilirim... Bu olasılık beni gerçekten korkutsa da kimse Blue Blood'ın başında olanın ben olduğuma inanmayacaktır.

Aynı zamanda kim aradıkları kişinin aslında burunlarının dibine kadar girebileceğini düşünebilir ki?

Her neyse başkentte ki binaya da gidemeyeceğim için üzülüyordum. Bir yandan iyi oldu.

Ama bu madenle ilgili olan anlaşma hakkında bir karara varmam gerek.

Benim için avantajlı olan kabul etmek çünkü veliahtın sevgilisine bir şeyler satarsam eminim müşteriler tavan yapacaktır.

Ve amacım tek bir dükkan değil bunu imparatorluğa yaymak.

Bu açıdan düşünürsem mantıklı. Ama bu anlaşma da tek maden üzerinden yapılamaz.

Bu nedenle anlaşma daha küçük çaplı olacaktır.

Şimdilik bu anlaşmanın işini kenarı bıraktım. İleri de illa ki daha iyi teklifler gelecektir.

Cidden bir yer işletmek çok zor.

Mektupları gönderdikten sonra hemen hazırlanmak için Betty'nin yanına gittim.

Ben yokken buraya Chris bakacak.

Ben ise Betty ile gideceğim. Bu paralı askerler beklenmedik derece de güvenilir.

Yaptığımız anlaşmayı saymazsak bile oldukça iyi.

Diğer gün tekrar dükkana gittiğimde Lucius ile buluşmam gerektiği geldi aklıma.

Ya da bir mektup?

Sonuçta bir kaç gün burada ne Adrian ne de Rev olacak.

Bu nedenle Chris'e bir mektup verdim. Burada Adrian ve Rev'in uzakta olduğu yazıyordu.

Başkentte ne kadar kalacağımı bilmiyorum açıkçası. Hatta belki hiç dönemeyebilirim bile.

Bu tamamen olayları gidişatına bağlı.

Baktım orada para var orası benim yerim.

Mesela Lucius ta aslında ana mekan olarak başkentte bir yerde ama yeni ve yükselen bir loncayı duyunca ziyarete gelmek istemiş olmalı.

Mektubu bıraktıktan sonra alışveriş için dışarı çıktım. Yolculuk uzun olacak sonuçta.

Ve en yakın zamanda çıkmamız gerekiyor. Muhtemelen yarın sabaha karşı çıkarız.

Şimdi düşündükçe ironiler giderek artıyor.

Kaçtığım o yere kendi ayaklarımla isteyerek gidiyorum.

Trajedimin başladığı yer belki de bu sefer son bulduğu yer olacak.

Düşündükçe aklıma daha fazlası geldi.

En sevdiğim adam ve aynı zamanda...

Beni öldüren onun açgözlülüğüydü.

En nefret ettiğim adam... Benim aşkım, benim nefesim, benim hayatım ve kaderim.

Hepsi geçmişte kaldı.

Aslında geçmiş nedir ki?

Şimdi düşününce zaman benim için hiç bir zaman pek bir anlam ifade etmedi.

Onu kontrol edemedim. Elimden kaydı ve uzaklaştı.

Ama umursamadım. İçimdeki kayıp hissi oradaydı.

Hayır eksiklik kayıp giden zaman değil zamanı dolduran olaylardır.

Zaman hızla akarken bir şerit halinde her şey onu takip etti.

Bense bu şeridin üzerinde nefesim kesilene kadar koşmak zorundaydım.

Ancak takılıp düşersem şeritten düşecek ve son olacaktı.

Ben nefesimi tuttum ve koştum. Bacaklarım ağrısa da koştum.

Ama sonuçta bu şeritten beni iten kişiler yine uğruna koştuklarımdı.

Zamanın bir önemi yok. Olamaz da zaten.

Bir gün ya da bir saat.

Yalnız başına kilitliyken de bir anlamı yoktu dışarıda koşarken de.

Bir saat bir gün gibi geçse de bir önemi yoktu çünkü yaşadıklarım belliydi.

Suç zaman da değildi. Ya da onu kullanamayan ben de.

Zaman kontrolsüzce uçtu ve ben peşinde koşturdum. Geçmiş aslında öncede kalan zaman mıdır?

Ya da yaşadıklarımız mı?

Belki de ikisi de aynı şeydir.

Hayır ama o zaman bu mantıksız zaman formu neden var?

Bir saat bir gün gibi gelebilir ve bazenleri bir saatte yaşadığın şey bir haftada olanlara denktir.

Öyleyse geçmiş, önceki zaman değilde önceki zamanı oluşturan şeydir.

...

Betty arkadan seslenince kafamdan geçen saçma düşünceleri susturdum.

Sadece fazla heyecanlıyım ve kafam karışık.

Zaman ya da geçmiş veya anı. Her neyse... Bahsettiğim kavram neyse önemli değil.

Çünkü ona geri dönmeyeceğim.

Net bir gelecek planım yok ve belki yine mutlu olmayacağım. Belki de hiç bir şeyin bir anlamı yok.

Ama çabalayacağım. İntikam ve mutlu bir yaşam şimdilik bir hayal ve adımlarım giderek sağlamlaşıyor.

Belki de zamanın ablamı o zaman ortaya çıkıp bir netlik kazanacak.

Bilmiyorum.

-Leydim! Yemek hazır. Yani Adrian!

-Geliyorum!

Yarın sabah büyük gün.

Hızla aşağı indim ve masaya oturdum.

Sanırım şimdi benim saldırı sıram.

_________
Yazar:Villainesssss

Gerçek Sahip Geri Döndü Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon