üç, biz.

1.5K 180 124
                                    

sabah ışıkları odanın kapalı perdelerine rağmen kendini belli ediyordu. Seungmin'in yüzünü okşayan güneş onu sessiz bir şekilde uyandırırken ağlamaktan ağrıyan gözlerini ovan genç yatakta oturur pozisyona gelerek etrafa bakınmıştı. lacivert ile döşeli olan yatak odası bir otel veya aile evi odası değildi. fakat beklenmedik bir şekilde oldukça da düzenli görünüyordu. titrek bir nefes alan Seungmin'in görüşüne yatağın hemen yanındaki sandalye girmişti. uyumamış olamazdı değil mi? Seungmin kendisinin yatağını işgal etmiş olabilirdi ama onu buraya koyan kendisi olmalıydı. bundan kendisini suçlamaya başlarken aklında başka bir düşünce belirivermişti. bütün gece uyumayan müdür yardımcısı onu izlemiş olamazdı değil mi? öyle olsa da bu neden Seungmin'e tuhaf veya rahatsız edici gelmiyordu? kesinlikle aklı şaşmıştı olanlardan sonra ve bu nedenle normal yaklaşıyordu. kendi içinde böyle bir teori oluşturan genci bölen şey birden odaya giren üzerinde tişört olmayan, saçları ıslak Christopher çekmişti.

müdür yardımcınıza bakmak, ve ona hayran olmak tuhaf bir şey değildir.

Utanan Seungmin'in hâli Chris'in hoşuna gitse de onun yanında böyle durmaya devam edecek değildi. ellerinden biri utanç ve çekingenlikle ıslak saçına giden Chris gülümseyerek Seungmin'e durum bilgisi vermişti. "dünden beri yemedin, o nedenle sana kahvaltı yaptım. sadece soğumaması için birkaç şeyi henüz tamamlamadım ve duş aldım." onu başıyla onaylayan Seungmin şaşkındı. dolabından kıyafet seçen müdür yardımcısını izleyen Seungmin onun kendisini neden düşündüğünü de merak ediyordu. bunu dillendirmek istese de utandığından sadece sessizliği bozmak adına mırıldanmıştı. "efendim, bizim okula gitmemiz gerekmiyor mu?"

"biz."

Chris'in kalbi bu kelime ile teklemişti. kendine gelmeye çalışarak başını iki yana sallamıştı Seungmin'i rahatlatmak için. "gidebiliriz tabii fakat bugün istemezsen de izinlisin Kim Seungmin. Şimdi de okulda değiliz bana öyle hitap etmene gerek yok. ismimi biliyorsundur diye düşünüyorum."

üzerine giydiği siyah pantolona uyumlu siyah bir tişört giyen Chris'in sırtı Seungmin'e dönük olduğundan onun sırt kaslarını izleyen Seungmin söyledikleri sonucu kendine gelerek gerginlikle başını kaşımıştı.

"elbette biliyorum fakat birden bu tuhaf ve saygısızca olmaz mı?"

yatağa yönelen Chris iç çekmişti. Seungmin'in kendisinden korkmamasını umarak sakince onun hemen karşısına oturdu. ikna edici olmaya çalışarak kendini açıkladı sakince. "bak Seungmin, bunu senden ben istedim. bu da saygısızlık değil demek. üstelik okulda yine o sınıra sahip olacağız." aydınlanan Seungmin gözlerini sorgular bir şekilde kısarak Chris'in yüzüne şok olmuş bir ifade yaratacak o sorusunu sormuştu. "yani arkadaş gibi?"

kahvaltı masasında beraber kahvaltı yapan ikili sessizdi. masaya çatal bıçak, ve de aradaki sessizliğin sesleri hâkimdi sadece. iç çeken Seungmin Chris'i kırmış olmak istemiyordu. ne yanlış yaptığını anlamaya çalışıyor olsa da yaptığı her ne ise Chris'i çok kırmıştı. bunu telafi etmek için win-win taktiği kullanacaktı. barış için tabağındaki zeytinleri Chris'e vererek aralarını düzeltecek ve de onlardan kurtulacaktı. tabii plan o yöndeydi sadece. "pekala, Chris zeytinlerimi vereceğim sana ki aramız düzelsin. bak Chris dedim, efendim demedim." birden içi neşeli ve merhamet folan Chris genç sevdiceğine bakarken içi gitmişti yahu. Adam Seungmin'in ismini duysa erirken şimdi o kendisine ismiyle hitap ediyordu. "olur, zaten aramız bozulamaz seninle Seungmin." işte bunu sıçtığı bir cümle olarak görse de Chris, Seungmin'in onu yanlış anladığından habersizdi. Chris hislerini öğrenmesinden korkarken Seungmin bunu başka anlamıştı.

-S.

tamam, bozulacak bir aramız yoktu, tamam o benim öğretmenim, okulumun yönetici yardımcısıydı ama bunu böyle söylemesi nedenini bilmesem de canımı sıkmıştı. aramız bozulacak kadar değerli bir bağ değilse beni neden evine getirmişti? beni neden besliyordu? bana neden sarılmıştı? Tanrılar aşkına, neden bu kadar sinirlendiğime dair bir fikrim olmasa da canım en az dün kadar yanıyordu. gözlerimin dolduğunu hissederken elimdeki çatal sıkmaktan düşmüştü. başım utanç ve ağlama isteği ile öne eğilirken Chris'in korku ile önüme gelerek sandalyemin yanında diz çökerek yaşlarımı silişini, benimle ilgilenmeye çalışırkenki endişesini izliyordum. madem aramız bozulacak bir değerde bile değildi neden bunu yapıyordu? neden önem veriyor gibi davranıyordu. bunu ona sormamın vakti gelmişti işte. yoksa içimde tutmaktan patlayacaktım ben de.
"Chris sen ne yapıyorsun?" Şaşkın ifadesi gözümden kaçmazken devam ettim sinir ve hayal kırıklığına eşlik eden anlamadığım kalp acısı eşliğinde. "Chris anlamıyorum ben seni, sen benim öğretmenim, okulumda yöneticisin ama gelerek bana benim hakkımda saçma sapan detaylar veriyorsun. sonra birden lavaboda beliriyor, benimle oturuyorsun dakikalarca bana sarılarak. en sonunda da beni evine götürüyor, kendi yatağında uyutarak uykusuz kaldığın yetmezmiş gibi beni düşünerek kahvaltı yapıyorsun. hadi onu anladım, madem aramız bozulacak kadar bile değerli deği-"

dudaklarıma değen dolgun, sıcak dudaklar beni sustururken olduğum yerde donuvermiştim.

bal. chanminDonde viven las historias. Descúbrelo ahora