beş, korku.

1.2K 161 87
                                    

"don't blame me, love made me crazy."

-S.
yemin ederim, Chris beni odasına çağırarak önden yürümeye başladığında dizlerim dâhi her yerim titriyordu. ailem gelmiş olabilir miydi? onlara iletilmiş olabilir miydi şikâyet? babam bunu duyarsa bana yapmayacağı ne vardı ki? aklımdan geçen binlerce düşünceyi susturan şey odasına girmeden önce bana dönerek gülümseyen Chris olmuştu.

adam öyle bir gülümsüyordu ki, yanaklarında iki gamzesi oluşuyor, o iri gözleri kısılıyordu. gülümsemesinin benimle konuşması normal bir şey miydi bir de? birden gülümsemesi yerine kendisi konuşunca gözlerimi dudaklarından çekerek onun  gözlerine çıkardım.

"Seungmin, senin sadece müdür yardımcın, öğretmenin olarak değil de, bir dostun, seni anlayan biri olarak konuşmak istiyorum."

başımı salladım, ne söyleyecekse söylemesini, bu olayın bitmesini istiyordum. iki gündür okulun idari görevlisi ile takılıyordum resmen. dilini dudaklarında gezdirirken düşünceli bir şekilde bana bakıyordu. sanki bir şey söylemek istiyor da, çekiniyor gibiydi. ona cesaret vermek adına başımı hafifçe yana eğmiş, birden ellerimde hissettiğim o ılık, parmaklarını yüzükler ile bezediği ellerine kaydı bakışlarım.

"senin hormon tedavisi, psikolojik tedavi alman için ailen ile görüşmem istendi." birden söylediklerini kavramaya çalışıyordum. daha doğrusu, sindirmeye. bu kadar acımasızlığı beklemiyordum. ciddiyim, ben beklemiyordum bu kadar düşük bir seviyeye ineceklerini. sinirimi bozuyordu bu yapılanlar karşısında hatalı olan benmişim gibi çaresiz kalmak. gözlerimin dolduğunu hissederken ellerimi okşamaya başlayan elleri izlemeye devam ettim sessizce.
"Min, hiçbirine elbette izin vermeyeceğim. okulun ailen ile iletişime geçmesine de izin vermeyeceğim, sana zarar gelmesine de izin vermeyeceğim." Bu sözleri hoştu, fakat benim şu an yaptığım gibi rahatlamam, ona sarılmam gerektiği anlamına gelmiyordu. fakat dayanacak gibi de değildim, bu on sekiz senelik hayat bana pek parlak koşullar sunmamıştı, şimdi de beni sikiyordu. ellerimi daha sıkı bir şekilde karşımdaki adamın omuzlarına dolayarak ağlamaya başlarken onun belimi sarmasına, boynuma bir öpücük bırakarak beni yatıştıracak konuşmalar yapmasına izin vermiştim dakikalarca.

tahminimce 20 dakikayı aşmıştık, bu 20 dakika boyunca benden hiç bıkmadan, hiç sıkılmadan, hiç şikâyetçi olmadan sarmıştı bedenim gibi ruhumu da o koca adam. izin vermişti onda huzur bulamama. izin vermişti orada, kendisine sığınmama. -(istediği bu ya zaten. -klaus.)

geri çekildiğimde bile belimdeki elleri hâlâ duruyordu yerlerinde. evet, yerlerinde çünkü ellerim de, belim de sanki böyle durmak için var gibiydi âdeta. adam bana yaklaştığında vücudundaki ısı hâlâ bana yayılmaya devam ediyordu. yumuşak, incitmekten korkar gibi bir ses tonu ile anlatmaya başladı bana.

"Seungmin, senin tüm bunlara mağruz kalmandan nefret ediyorum. seni çekip almak, buralardan kurtarmak, kimsenin bizi görmeyeceği bir yere gitmek hatta kaçmak istiyorum seninle."

söylediği bu sözcükler karşısında şok olmadan edememiştim. benim okulumun yöneticisi kendisi ve benden ne zaman 'biz' diye bahseder olmuştu? ve bu yetmezmiş gibi beni kurtarmak istiyordu? tamam, hoş bir fikirdi elbette. buradan uzak bir hayat öyle güzel geliyordu ki kulağa. peki ya Chris ile, nasıl olurdu ki? onu tanımıyordum, ismi hariç bir şey bilmiyordum onun hakkında. sadece bir ara okulda dönen onun hakkındaki saçma dedikoduları biliyordum. tuhaf biriydi, neden tüm teneffüslerini soğuk kazan dairesinin bulunduğu koridorda geçirirdi ki insan? peki neden bana böyleydi? dudaklarımdan çıkan soru ile yüzündeki o şok, o arada kalmışlığı yakalamıştım.

"biz?"

onun dudakları ufak bir şaşkınlık ile aralandıktan sonra hemen bir bir tebessüm ile bezendi. bana bakan gözlerinde bir parıltı görmüştüm. bu benim makarna yediğimde, en sevdiğim şarkı çaldığında ve yıldız gördüğümde gözlerimde oluşan parıltı gibiydi.

"biz. Chris ve Seungmin ayrı olunca kulağa çok tuhaf gelmiyor mu?"

delilik. bir anda bana olan bu olmalıydı, delilik. birden okulumun müdür yardımcısını yakasından çekerek odasına onu dudak dudağa sürüklememin tek sebebi delilik olabilirdi. delirmiştim ve beni delirten benden uzakta olan dudaklarıydı. devamı bulacağıma emin olduğum şey de bu dudaklardı. acı çekeceğim yer de bu dudaklardı. kısacası ben bu dudaklarda kaybolacak, bu dudaklarda bulacaktım kendimi.

OMAGA.
ne derler bilirsiniz,
kiss kiss, fall in love.
bu bölümü âşk acısı çekerken yazıyorum, oy verin lütfen.
ne dertliyim ama.

bal. chanminWhere stories live. Discover now