1, when i saw him.

19.2K 1.2K 443
                                    

remember when, wallows

Onu ilk kez gördüğüm günü çok iyi hatırlıyorum.

Güneşin tepede olduğu bir Ağustos gününde mahalleden arkadaşlarım ve ben ceplerimizi misket ve yemişle doldurmuş, mahallenin parkında toplaşmıştık. O gün çok önemli bir turnuva yapacaktık. Kaybedenler harçlıklarını birleştirip kazanana köşedeki bakkaldan çilekli gazoz alacaktı ve kesinlikle kazanmak istiyordum.

Sadece Seulgi eksikti ve oyuna başlamak için onu bekliyorduk. Ellerimden birini cebime soktuğumda sıcak havaya rağmen soğuk hissettiren misketlerim birbirlerine çarparak ses çıkarmışlardı. Şanslı misketimi ise diğerlerinden ayrı bir yerde, sol avcumda tutuyordum. Neden bilmiyordum ama bu misketle oynadığım çoğu oyundan galip çıkıyordum, bu da beni onun özel olduğuna inanmaya itmişti. Bu misketi nereden, ne zaman aldığımı da bilmiyordum. Sanki kendi isteğiyle beni bulmuş, birden misket kavanozumda belirmişti. Tek bildiğim neredeyse opak ve simsiyah olmasına rağmen ne zaman güneşe ya da aya doğru tutsam içinde yıldızların belirdiği, sonsuz bir galaksiye bakıyormuşum hissi verdiğiydi.

"Geldim! Geldim, bekleyin!"

İki bağlı saçları her adımında hoplayan Seulgi, elinde misket dolu bir keseyle küçük grubumuzun olduğu yere koştururken ona birkaç numara büyük olan terlikleri de her an ayağından çıkacak gibiydi. Sonunda yanımıza ulaştığında nefes nefese bir haldeydi, ellerini dizlerine yaslamış ve Hyunjin'in "Nerelerdeydin?" sorusuna "Annem izin vermedi." Diye cevap vermişti. "Bir an için evden hiç çıkamayacağımı düşündüm. Neyse ki bahçe kapısının anahtarının yerini biliyorum."

Ekibin tamamlanmasıyla herkes yerlerini almış ve fazla zaman kaybetmeden oyuna başlamıştık. Hava sıcak olduğu için fazla ısınan plastik kaydıraktan kimse kaymıyor, salıncaklarda kimse sallanmıyor, küçük çocukların kumda oynarken attıkları neşeli çığlıklar duyulurken bizim gibi biraz daha büyük çocuklar ise parkın betondan basket sahasında oynuyordu. Kimileri bizim gibi misket atıyor, daha büyük birkaç çocuk ise ilerideki potanın yanında top sektiriyordu.

Alnımdan akan terleri tişörtümün yakasına siliyor, misketleri göndermeden önce hepsine uğurlu birer öpücük konduruyordum. Dakikalar hızla ilerlemiş ve Hoseok, Bangchan ve Siyeon düşük skorları yüzünden elenmişlerdi. "Elim terlediği için düzgün atamadım!" diyordu Hoseok, suçu üstlenmeyerek. Hyunjin "Öyledir," diyerek onunla dalga geçiyor, Siyeon ise bir köşede somurtarak oturuyordu.

Birkaç atış daha yaptık. Oynadığımız oyunun kurallarını biz koymuştuk; önce tebeşirle halkalar çizmiş, sonra en uzak olan en yüksek puanlı olacak şekilde hepsine puan vermiş ve misketlerini halkalara atarak en yüksek puanı toplayan kişiyi birinci seçmeye karar vermiştik. Birisi kendi misketiyle diğerlerinin atmış olduğu misketleri halkadan çıkarırsa çıkardığı misket kadar puan kaybediyor, bu da gittikçe dolan halkaları diğer misketlere çarpmadan doldurmayı oldukça zor kılıyordu.

Geriye ben, Seulgi ve Namjoon kalmıştık. Namjoon üstündeki kapriyi dizlerine kadar çekip diz çökmüş ve dilinin ucu konsantre olduğunu belli eden bir şekilde ağzının kenarından çıkarken eğilip atış pozisyonu almıştı. Bundan sonra yapılan her atış çok kritikti. Hepimiz nefesimizi tutmuş atmasını beklerken sonunda mavi misketini yere koymuş ve nişan alarak üç puanlık halkaya doğru yollamıştı.

Misketin yuvarlanışını izlerken kimseden çıt çıkmıyordu. Doğru yöne gidiyordu ancak Namjoon biraz sert atmış olmalı ki halkanın içindeki biri bana ait olan iki misketin dışarı çıkmasına neden olmuştu. Yani üç puan kazanmış, altı puan kaybetmiş; toplamda üç puan kaybederek üçüncü sıraya düşmüştü.

𝙣𝙤 𝙬𝙤𝙧𝙙𝙨, 𝙩𝙖𝙚𝙠𝙤𝙤𝙠 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin