for us, v
Ölümle yaşam arasındaki ince çizgide cambazlık yapan birine neden hayatı hala umursadığını sorabilirsiniz.
Sonuçta, geleceği belli değildir. Kaçıncı nefesinin sonuncusu olacağı, bu sınırlı tiyatro oyununda onun için ayrılan sürenin sonuna ne zaman geleceği muammadır. Bilinmez ama yaklaştığı da kesindir. Buna göre atması gerekir adımlarını. Buna göre yaşamalıdır, son zamanları olabileceğinin farkında bir şekilde sevdiği şeyleri son bir kez daha yapmalıdır.
Hasta birine yaşamı neden umursadığını sorabilirsiniz. Herkesin vereceği cevap da kendine göre değişir. Aslında bu, ne için yaşıyorsun diye sormanın bir başka yoludur. Ne sana nefes aldırıyor, kim en boktan anlarında bile yaşadığını hissettiriyor? Tüm bunlara neden katlanıyorsun? Neden, belki de ömrünün sonuna gelmişken neden hala hayatı umursuyorsun?
Umursuyordum.
Jeongguk için, onunla biraz daha kalabilmek ve ömür dedikleri bu anlamsız şeyi biraz daha onunla doldurabilmek için umursuyordum bunu. Biliyordum ki şimdi ölüp gitseydim bile mutlu bir adam olarak giderdim diğer dünyaya. Öyle ya, ömrümün çoğu onunla geçmişti. Hatalarım olsa da günün sonunda ona sahiptim ve bunu bilerek ölmek en güzel yitip gitme şekli olabilirdi.
Yine de biraz daha zamanım olursa yaşayabileceklerimizi düşünmeden edemiyordum. Yanımda o varsa her şey yaşanmaya değerdi ve ben bir kez daha çamaşırları onunla katlamak istiyordum. Geçen seferki yemeği son yakışımız olmasın, bir kere daha sağanağa yakalanalım, beni bir sabaha daha uyandırsın, bir kere daha nefret ettiğimiz o pazartesi gününü atlatalım; yolda yürürken elini tutabileyim, duyduğumdan haberi olmadığı gülüşü kulaklarıma bir kez daha çalınsın ve bir kere daha aşk yapalım istiyordum. İyisiyle, kötüsüyle; tüm o sıradan ama biz zavallı insanlara yaşıyor gibi hissettiren şeyleri bir daha yaşayalım istiyordum. Tüm bunları tek başına yapmanın bir anlamı yoktu, biliyordum ki hayatımı güzelleştiren şey ona sahip olmaktı.
Bu yüzden umursuyordum. Tedavi seanslarımı aksatmıyor, yememe ve içmeme dikkat ediyordum. Eski halime dönmemin bir yolu varsa bu da sağlığımı ciddiye almak ve karalara bağlamamaktı. Eskisi kadar enerjik değildim. Yine de var olan enerjimin hepsini Jeongguk'a harcıyordum. Normalde değerinin farkında olmadığım şeyleri onunla bir kez daha yapmak istiyordum. Son kez olsun veya olmasın.
Jeongguk'un resim okulunun binasının karşısında dikilmemin nedeni buydu. Soğuk havaya uygun giyinmiştim. Başımda ise olmayan saçlarımı saklamak adına kalın bir bere vardı. Dakika başı telefonumu kontrol ediyor, Jeongguk'un mesajımı hala görmemiş olduğunu görünce ise omuzlarımı düşürmeden edemiyordum.
Önceden hep onu okulundan alır, bir yerlere götürürdüm. Bunlar küçük randevularımızdı. Sokak bizi nereye götürürse oraya gider, Seul karanlığa boğulurken saatlerce dolanır ve sonunda yapmak istediğimiz bir şey bulunca rotamızı belli bir yere çevirirdik. Tüm gece onu utandıracak kadar çok öper, insan içinde olmayı ya da dudaklarımızın öpüşmekten yara olacağı gerçeğini umursamazdım.
Zaten değerli hissettiren bu anlar şimdi paha biçilmez geliyordu. Tedaviye başladığımdan beri doğru düzgün dışarı çıkamadığım için bu küçük randevularımıza da ara vermiştik. Jeongguk eve kendi gelmeye başlamış ve ona verebildiğim tek şey bir hoş geldin öpücüğü olarak kalmıştı.
O gün bunu değiştirmek istiyordum. Bu yüzden okulunun önünde olduğuma dair bir mesaj atıp beklemeye başlamıştım. Büyük binadan çıkan herkesi dikkatle inceliyor, her an onu göreceğimin heyecanıyla gülümsemeden edemiyordum.
Evet, daha bu sabah kollarımdaydı. Evet, bir yere gittiği de yoktu. Yine de doyamıyordum işte. Onu özlüyordum, yanındayken bile ne yaparsam yapayım doyamayacağım bir aşkın hasretiyle yanıyordum sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙣𝙤 𝙬𝙤𝙧𝙙𝙨, 𝙩𝙖𝙚𝙠𝙤𝙤𝙠 ✓
Fanfiction🧸 childhood friends to lovers ❝taehyung ve jeongguk'un anlaşmak için kelimelere ihtiyacı yoktu.❞ seme!tae uke!gguk