9, when trouble found us.

5.7K 915 328
                                    

nothing's gonna hurt you baby, cigarettes after sex

Jeongguk'u korumam gerekiyor gibi hissetmediğim bir an bile yoktu.

Belki özel durumundan dolayı böyle, belki onu ilk kez gördüğüm gün kucağında yıkılmış kumdan kalelerle hıçkıra hıçkıra ağlaması öyle içime işlemişti ki ona hiçbir şekilde kıyamıyordum. Belki de benden iki yaş da olsa küçük oluşuydu bu içgüdüyü duymamın nedeni. Bilmiyordum. Bildiğim tek şey nedeninin önemsiz olmasıyla beraber Jeongguk'u gücüm yettiğince her şeyden ve herkesten koruyacak olduğumdu; çok korktuğu şu uçan böceklerden, parktaki zorba çocuklardan, ailesinin izlediği bir filmi gizlice gözetlediği için yatağının altında saklandığını düşündüğü canavarlardan ve kalbini kırabilecek, canını yakabilecek her şeyden.

Ve yine biliyordum ki bunu o benimle aynı yaşta olsa da yapardım. Farklı bir şekilde tanışsaydık, duyabiliyor olsaydı ya da iki yetişkin olsaydık bile. Çünkü o özünde yine Jeongguk olurdu, ben de Taehyung. O, gözlerindeki yıldızlarla bana içimi ısıtan bir gülümseme verirdi ve tamam, derdim. O bu dünya için fazla güzel, canı yanmamalı. Dışarıda bir yerlerde, zamanın sonunda veya başında, penceremden gözlerimi diktiğim sonsuz uzayda kaç tane paralel evren vardı, bilmiyordum ama ne kadar çok olurlarsa olsunlar her evrende Jeongguk'la tanıştığımı, her evrende onunla en yakın arkadaş olduğumu ve her zaman yanında olduğumu düşünmek istiyordum.

Dediğim gibi, Jeongguk hakkında bu sahiplenici hislere uzun süredir sahiptim ancak bazen ortaya çıkmaları için tetikleyici bir olay yaşamak gerekiyordu. Bunu da ilk kez Jeongguk'la tanıştıktan neredeyse iki yıl sonra, on dört yaşındayken deneyimlemiştim.

Sıradan bir okul günüydü. Okulun yemekhanesinde Hoseok ve Siyeon'la yemeklerimizi yiyor, günlük şeyler hakkında sohbet ediyorduk. Hafta sonu için Jeongguk'la özel planlar yapmıştık; havalar güzelleşmeye başladığı için babalarımızla beraber evlerimize kırk dakikalık sürüş mesafesindeki bir araziye gidecek, uçurtma uçuracaktık. O bu konuda tecrübeli olduğunu, daha önce birkaç kez babasıyla uçurtma uçurduğunu söylemişti ama benim için bir ilk olacaktı. Bu yüzden aklım sürekli hafta sonuna gidiyordu. Hoseok ve Siyeon'a hafta sonu planımızdan bahsederken masamıza yaklaşan çocuklar dikkatimin dağılmasına sebep olmuştu.

Pekala, onları tam olarak tanımıyordum bile. Sadece benden birkaç yaş büyük olduklarını ve kaba hareketleriyle tanındıklarını biliyordum. Bir grup halinde masamıza yaklaşmaları oturuşumu dikleştirmeme ve kaşlarımı çatmama neden olmuştu.

"Sen... Sağır çocuğun arkadaşı sen misin?"

Duyduklarımla kaşlarım olabilir gibi daha da çatılmış, yemek çubuklarımı tabldotuma bırakmıştım. "Ne?"

"Yoksa sen de mi duymuyorsun?" demişti az önce konuşan çocuk. Yüzünde alaycıl bir ifade vardı. "Onun gibilerle takılırsan böyle olur işte."

Hayatımda ilk defa... İlk defa birine vurmak istemiştim. Jeongguk hakkında, bu hayattaki en sevdiğim kişi hakkında saçma sapan konuşan bu zorbanın aptal gülümsemesini dağıtmak için yüzüne bir yumruk geçirmek istemiştim ama kavga edemeyeceğimi biliyordum. Bunun yerine sadece yumruklarımı masanın altında sıkmış, "Ne saçmalıyorsun sen?" demiştim.

Çocuk dilini alaycıl bir şekilde ağzında çevirmiş, ellerini masaya dayayarak yaklaşmıştı. "O aptala söyle... Bir daha kardeşimi rahatsız etmesin."

Daha fazla oturmaya dayanamayarak kalkmış, ben de masaya doğru eğilmiştim. Çocuk benden birkaç santimetre daha uzun olmasa burun buruna bile olabilirdik. Atabileceğim en sert bakışları atarak konuşmuştum. "Ona bir daha aptal dersen..."

𝙣𝙤 𝙬𝙤𝙧𝙙𝙨, 𝙩𝙖𝙚𝙠𝙤𝙤𝙠 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin