25, when we woke up from the dream.

3.1K 487 209
                                    

not strong enough, boygenius

Bazen her şey çok uzun bir süre boyunca iyi gider. Bazen mutluluğunuz o kadar gerçekçidir ki bir rüyadaymış gibi hissedersiniz. Koca bir baloncuğun içinde, hayatın acılarından ve var olmanın sancılarından uzakta, sadece sevdiğiniz şeyler ve kişilerle sarmalanmış bir halde... Sylvia'nın sırça fanusunun aksine her şeyin toz pembe hissettirdiği, ütopik bir hayalde sanırsınız kendinizi.

Lisede kurduğumuz küçük grup dağılmış olabilirdi ama müziğe asla sırtımı dönmemiştim. Hayat bizi bambaşka yönlere savururken şimdilerde birer isim ve tanıdık birer sima olarak hatırladığım arkadaşlarımın her biri ülkenin bir başka köşesine gitmiş, hepsi meslek olarak bambaşka alanlar seçmişti. Ben ise tutkumun peşini bırakmamıştım. Müzik bana yaşıyormuşum gibi hissettiren nadir şeylerdendi, bu yüzden lisans öğrenimimi de bir konservatuvar öğrencisi olarak devam ettirmeye karar vermiştim.

Müziğe asla sırtımı dönmemiştim, Jeongguk'a da asla sırt dönmediğim gibi. O benim gençliğimdi, kollarımın arasında tuttuğum tüm dünyamdı ve bambaşka bir şehirde, ailelerimizden uzakta bir hayat sürerken yanımda olması bana ihtiyacım olan her şeye sahip olduğumu hatırlatıyordu. Öyle ya, her gece yanıma uzanan beden onunkiyse en rahat uykuları çekmemek için bir sebebim yoktu. Oldukça sıradan geçen günlerimi ona anlatabiliyorsam hayatım bir filmden fırlamış kadar heyecanlı hissettirebiliyordu. Gülüşlerini ve ışık taşan gözlerini görebildiğim sürece tamdım, tamamdım.

Jeongguk bir resim akademisine devam ediyor, her geçen gün ona bahşedilen bu yeteneği geliştiriyor ve stüdyo dairemizin her odası sanatından taşanlarla doluyordu. Her odada tablolarını görmeyi seviyordum. Mutfak tezgahının üstünde bile eskizlerinin olmasını, parmak uçlarının her zaman geçmeyen boyalar yüzünden renkli kalmasını ve sanatına odaklandığında çattığı kaşlarını bile seviyordum. Onu çok uzun süredir tanıyordum ve bunun, onun da hayatının en mutlu dönemlerinden biri olduğunu görebiliyordum. İkimiz de tutkularımızın peşinden gidiyor, ailelerimizden uzak olsak da her zaman birbirimizin yanı başında olduğumuzu biliyor, aşkı her gün ve her gece yeniden keşfediyorduk. Ona bir günaydın öpücüğü vermek, onu ilk kez öpmekten farksızdı. Ellerini tuttuğum her sefer kalbim aynı şekilde hızlanıyor, her sevişmemizde ilk gecemizi hatırlıyor, ona aşkımı verirken asla tereddüt etmiyordum.

Belki de yaşımızın toyluğu yüzünden ama hayat hep böyle geçecek gibi geliyordu. Hep bu kadar hayat ve aşk dolu olacak, bu rüya sonsuza dek sürecekti sanki. Büyümek korkutucuydu ama yanımda küçük aşkım olduğu sürece her şeye göğüs gerebileceğimi biliyordum.

Mutluydum, mutluyduk.

Ta ki baloncuk patlayana, her şey bir günde tepetaklak olana kadar.

.

Beli ellerimin kıskacındaydı. Kollarının boynuma dolandığını hissederken sıcaklığını biraz daha kendime çekmiş, yerlerimizi değiştirerek belimi tezgaha yaslamış ve dudaklarını daha büyük bir açlıkla öpmeye başlamıştım.

Sakin bir akşam geçiriyorduk. Beraber yemek hazırlıyor, arada birbirimize sataşmaktan da geri durmuyorduk. Ne ara kendimi onu öperken bulduğumu bilmiyordum ama şikayetçi değildim. Bu öpücüğün kısa sürmesini istememiş, elimdeki kepçeyi tezgaha bırakıp tüm ilgimi ona vermiştim. Böyle rastgele anlarda birbirimizde kaybolmamızı seviyordum. Onu bu duvarların arkasında, kendi yuvamızda istediğim zaman öpebilmek çok değerliydi.

Kafamı eğerek dudaklarını dudaklarım arasında ezdiğimde hayranı olduğum küçük mırıltılarından birini çıkarmış, tutuşumu sıkılaştırmama neden olmuştu. Bu işin sonu nereye gidiyordu bilmiyordum ama engel olmayacaktım. Jeongguk'u hissetmek asla bıkabileceğim bir şey değildi. Onu ne kadar seversem seveyim asla doyamıyor, sanki iliklerime kadar özlemem için güneşin batıvermesi yetiyordu.

𝙣𝙤 𝙬𝙤𝙧𝙙𝙨, 𝙩𝙖𝙚𝙠𝙤𝙤𝙠 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin