27, when we were weak together.

3.6K 567 177
                                    

please, please, please, let me get what i want, the smiths

Bazen her şey yokuş aşağı gidiyor gibi gelebilirdi. Bazen o kadar kötü hissederdiniz ki ölüm bile bir kurtuluş gibi görünürdü. Bazen, sırf sevdiklerinizi kendinizden sakınmak için kaçardınız.

Akciğer kanseri olduğumu öğrendiğimde yaptığım buydu. Kaçmıştım, bir korkak gibi ama bir şekilde de kahramanca. Kaçmıştım ama eve geri dönmem çok sürmemişti. Evet, aldığım her soluk riskliydi artık ama Jeongguk olmadan nasıl nefes alabileceğimi düşünmüştüm ki? O olmadan hiçbir şeyin anlamı yoktu, ne yaşamın ne de ölümün.

Bu yüzden dönmüştüm, ait olduğum yere; sevgilimin kollarına. Hayatımın en uzun üç gününden sonra onu ilk defa gördüğümde hissettiğim şey büyük bir rahatlamayla birlikte felaket bir pişmanlıktı. Günler içinde çökmüş, ışığı ondan çalınmıştı sanki. Onsuzluk bana yaramamıştı ama bensizliğin ona bu kadar zarar vermesi canımı daha çok yakmıştı. Tekrar gitmemden korkuyor gibi avuç içlerinde gömleğimi toplamış, sıkı sıkı tutuyorken zor da olsa kollarımı ondan ayırmış ve küçücük kalmış yüzünü ellerim arasına almıştım. Avurtları içe çökmüş, gözleri büyük bir korkuyla bakıyordu. Alnımı onunkine yaslarken parmaklarım tenini sevdi, kullandığımız yumuşatıcıya karışan kendisine has kokusunu içime çekmek için derin bir nefes aldım ve burun kemiğine uzun, teninde tekrar hayat bulduğumu sanacağım bir öpücük bıraktım.

Dudaklarım titriyor, onu tüm korkularıyla baş başa bıraktığım için berbat hissediyordum. Geri çekildiğimde gözlerimiz buluşmuş, baş parmaklarım bu sefer göz altlarını nazikçe okşarken gülümsemeye çalışmıştım. Bir daha böyle bir şey yaşamayacağımızın teminatıydı bu. Son yaşananlar bana ders olmuştu. Jeongguk'u bırakamayacağımı her zaman biliyordum ama anlık bir korkuyla verilen bu karar yaşamımın gerçekten ona bağlı olduğunu hatırlamamı sağlamıştı. Çünkü ona döneli dakikalar olmuştu ama daha şimdiden içimin ısındığını hissediyordum.

Dudaklarına özlem dolu bir öpücük bıraktığımda gözyaşlarının tadını almış, yine de geri çekilmemiş ve onu telkin etmek istercesine öpmeye devam etmiştim. Sonumuz nasıl olacaktı, bilmiyordum ama ne olursa olsun Jeongguk'un yanında olacağıma emindim. Ölüm döşeğinde olsam bile.

Jeongguk'tan ayrılınca Yoongi hyungla da sarılmıştım. Bana kızgın olduğu bakışlarından belliydi ama bir yandan da anlamak istiyor gibi bakıyordu. Neden gittiğimi, neyim olduğunu bilmek istiyordu. Bunu daha fazla erteleyemeyeceğimi fark ederek koltuğa oturduğumda bir yanımda küçük aşkım, diğer yanımda da çocukluğumdan beri benimle olan hyungum vardı.

Onlara kanser olduğumu söylemek kolay değildi. Tüm cesaretimi toplayıp Yoongi hyunga doğru konuştuğumda ifadesi karanlık bir hal almış, mimikleri acıyla kasılırken dudakları titremişti. Jeongguk'uma söylemek için diğer yanıma döndüğümde ise dudaklarımı okuyup anladığını fark ettim çünkü ağlamanın eşiğinde bir ifadeyle duruyor, dudaklarını ısırıyordu. Göğsüme kapanan yüzünü kendime daha da bastırmış, elimi cömertçe saçlarına geçirmiş ve dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Yoongi hyung dirseklerini dizlerine yaslayıp yüzünü elleriyle kapattığında ve Jeongguk'un bedeni hıçkırıklarla sarsılmaya başladığında tuhaf bir şekilde rahatlamış hissediyordum. Onların üzülmesine üzülmek bir yana sanki acım üçe bölünmüş, omuzlarımdaki yük dağılmıştı.

Öyle zamanlar olur ki hiçbir şey düzelmeyecek, hiçbir çıkış yolu yok gibi hissedersiniz. Böyle zamanlarda ise sevdikleriniz en büyük yardımcılarınızdır. Bunu en iyi kanserle verdiğim mücadele döneminde anlamıştım. Hayatımda olmalarına alıştığım insanların sadece bir alışkanlık olmadığını, kötü günümde de benimle olduklarını fark etmiştim. Tabii ki bu zorlu süreçte beni görmezden gelen ve gerçek yüzünü gösterenler de vardı ama kalan insanlar, sevdiklerim, onlar bana yetiyordu.

𝙣𝙤 𝙬𝙤𝙧𝙙𝙨, 𝙩𝙖𝙚𝙠𝙤𝙤𝙠 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin