18, when he looked at me like i killed someone.

5K 853 620
                                    

my mind, suki waterhouse

Görüşüm bulanık, adımlarım sarsaktı.

Gecenin bu saatinde neden yola döküldüğümü bilmiyordum. Ya da belki de içten içe biliyordum, içten içe o günü Jeongguk'la geçirmem gerektiğini biliyordum ama geç saatte uyanmış, uyandığım gibi de Minho tarafından sürüklenmeye başlamış ve kendimi ucuz bir ev partisinde bulmuştum. Aslında bu daha çok benim için düzenlenen bir eve hoş geldin partisiydi. Evet, sadece birkaç haftadır ortalarda olmamama rağmen. Arkadaşlarım dramatik olmayı seviyorlardı, ne diyebilirdim ki?

'Güpegündüz parti mi olur' hayıflanmalarım birilerinin beni odanın ortasına doğru çekmesiyle yarıda kesilmiş, kafama geçirilen bir doğum günü şapkası ve elime tutuşturulan plastik bir bardakla kendimi ritme vermiş ve sallanmaya başlamıştım. Sadece biraz burada vakit geçirecek, sonra sahile yürüyecektim. Evet, daha fazlası olmayacaktı.

Ergenlerin ailelerinden gizlice verdiği ev partileri nasıldır bilirsiniz. Ucuz bira içer ve dönemin pop şarkılarına eşlik edersiniz, konuşmak ve sosyalleşmek okulda olduğundan çok daha kolaydır ve şansınız varsa biraz da ot çekersiniz. En azından bizim için böyleydi ve birileri farklı ellerde dolaşıp duran otu bana uzatmasa kendimi bu kadar kaybetmeyeceğimi biliyordum. Ne var ki tanımadığım bir kız iki parmağında tuttuğu sarmayı ağzıma yaklaştırınca bir an duraksasam da arkamdan birilerinin "Hadi, hadi!" diye aceleye getirmesiyle dudaklarımı hızla etrafına kapamış ve gereksiz güçlü bir nefesi içime çekmiştim.

İşte dostlar, kendimi kaybettiğim an tam olarak bu andı.

Sarhoş olmak gibiydi ancak her şey çok daha hızlı ve baş döndürücüydü. Midemi bulandıran, nabzımın hızlanmasına neden olan bu iç gıdıklayıcı his beni aptal aptal güldürmüş, odanın etrafımda döndüğünü ve zeminin ayaklarım altından kaydığını hissetmiştim. Oturacak bir yer aramıştım ama etrafım insanlarla kaplıydı. Anlamadığım şakalar yapıyorlar, attıkları kahkahalar kulaklarımı deliyor ve müziği tüm sinir uçlarımda hissediyordum.

Çektiğim zehirli nefesten sonra içmeye devam etmem hava daha kararmadan zil zurna sarhoş olmama neden olmuş, bir süre sonra Jeongguk'la buluşmam gerektiğini bırakın kendi adımı bile hatırlamıyor hale gelmiştim. Yeni şeyler denemeyi seviyordum. Muhtemelen ileride pişman olacağım çoğu şeyin faturasını gençliğime kesiyor, "Şimdi değilse ne zaman?" diyerek iki kere düşünmüyordum. Yetişkin Taehyung eylemlerinin sonuçları hakkında daha sorumlu davranabilirdi. O gün ise sadece on yedi yaşındaydım ve kafayı bulmakla ilgili bir sorunum yoktu.

Kimlerle konuştuğum, dans ettiğim ve güldüğüm bulanıktı. Tanıdıklarla dolu bir odada herkese çok yabancı hissediyor ancak bunun verdiği garip hazzı da reddedemiyordum. Alkol ve daha birçok şey kanımdaydı ve yarın yokmuş gibi dans etmek mükemmel hissettiriyordu. Endişe, gelecek kaygısı ve korku yoktu. Sadece müzik ve güzel hisler vardı.

Bir noktada dudaklarımın üzerinde beklemediğim bir baskı hissetmiş, gözlerimi aralasam da şaşı görüşümden dolayı kimin beni öptüğünü anlayamamıştım. Kulaklarım uğulduyor ve parmaklarım uyuşuyordu. Bana ait olmayan hareketlerle beni öpen bedeni biraz daha yakına çekmiştim ancak o an neler yaşandığı hakkında tam olarak bir fikrim yoktu. Dediğim gibi, her şey buzlu bir camın ardından bakmak gibiydi. Sanki tavandan kendimi izliyor ancak hareketlerime müdahale edemiyordum. Ne kadar sürdüğünü bilmediğim öpücükten karşımdaki bedeni iterek kurtulduğumda bir an için dengemi sağlayamamış ve arkamdakilere çarpacak gibi olmuştum. İnsanların bir şeyler dediklerini duyuyordum ancak anlamları hakkında bir fikrim yoktu. Alabora olan bir gemide yürürmüş gibi tutarsız ve dengesiz adımlarla kendimi tuvalete atmış, uzun bir süre kusmuştum. Zorla ağzımı çalkalayıp başımı kaldırabildiğimde bir süredir midemi bulandıran o his neredeyse yok olmuştu.

𝙣𝙤 𝙬𝙤𝙧𝙙𝙨, 𝙩𝙖𝙚𝙠𝙤𝙤𝙠 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin