final(ly), we remember every little thing.

3.3K 483 215
                                    

my love mine all mine, mitski

Ekibimden biri elinde su şişesiyle gelip şişeyi bana uzattığında çöldeki bir bedevi kadar susamış olduğumdan abartarak teşekkür etmiş, gitarımı boynumdan çıkardığım gibi şişenin kapağını açmış ve kana kana içmeye başlamıştım.

"Son bir şarkı." Yanımdaki bedeni beni bilgilendirdiğinde suyu diklemeyi bırakmadan gözlerimi yumup açmış ve gülerek uzaklaşmasına neden olmuştum. Şişenin dibini bulduğumda kapağını kapatıp rastgele bir yere bırakmış, beş dakika da olsa dinlenmek için kirli zeminde bağdaş kurmuştum.

Saatlerdir buradaydık. Provalar en az konserlerin kendisi kadar yorucu oluyor, tüm ses sistemlerini kontrol edip şarkıların üzerinden geçtiğimiz bu saatler bir türlü geçmek bilmiyordu. Aynı yoruculukta olsalar da şarkılarımı boş bir stadyuma söylemek, on binlerce kişinin eşlik etmesinden çok daha farklı hissettiriyordu. Müziğimi anlayan insanlar, bir diğer deyişle hayranlarım, benim her şeyimdi. Dünyanın en iyi şarkısını da yazsam karşımda dinleyen ve hisseden biri olmadığı sürece anlamsız olduğunu biliyordum. Bu yüzdendir ki sadece kalabalık bana eşlik ettiğinde kendimi gerçek bir sanatçı gibi hissediyordum.

Japonya'daki ilk yılımız kolay geçmemişti. Bir yandan ülkeye, diline, kültürüne ve insanlarına alışmaya, bir yandan da para kazanmaya çalışıyorduk. Bu süreçte Jeongguk da benim gibi buraya yabancılık çekmiş, ilk aylar eline fırça bile alamamıştı. Ona ne zaman niye bu kadar durgun olduğunu sorsam ilhamının geri gelmesini beklediğini söylüyordu ve boş tuvallere dalgın dalgın baktığını gördüğüm her akşam ona bunu yaşattığım için suçluluk hissetmeme neden oluyordu.

Benim açımdan da her şey tıkırında ilerliyor sayılmazdı çünkü profesyonel yapımcılarla çıkarttığım ilk şarkı istediğimiz başarıyı yakalayamamıştı. Aylarca uğraşıp karşılığında bir şey alamamak mental olarak beni çok yormuş, bir an için müzik kariyerimden vazgeçmeyi bile düşünmüştüm. Bu tür karamsar düşünceler içindeyken ikinci ve üçüncü teklimi de çıkarmış, yine pek başarılı olmamalarıyla hüsrana uğramıştım. Bay Kato'yla ne zaman konuşsam ünün kovalanmayı seven bir şey olduğundan, bir gün gerçekten başarılı bir sanatçı olmak istiyorsam denemeye devam etmem gerektiğinden bahsediyordu. Kendimden umudu kestiğim zamanlarda bile bende bir ışık gördüğünü, bir gün büyük bir yıldız olacağımı ama bunun bu kadar kolay olmayacağını söylüyordu. Belki sadece uyduruyor, yeteneği olmayan bir adamı olmadığı birine dönüştürmeye çalışıyordu. Bilmiyordum. Bir noktadan sonra yaptığım hiçbir şeyin sevilmeyeceğine kafayı takmıştım ve sadece şirketle belli bir sözleşmem olduğu için devam ediyordum.

Sonra bir şekilde işlerin gidişatı değişti. Önce Jeongguk kendini daha iyi hissetmeye başladı. Buradaki ressam topluluklarından birkaç arkadaş edinmişti ve bu, ilhamının yavaş yavaş geri gelmesine neden olmuş olmalı ki artık şövalenin başına geçebiliyor, çizdiklerinden çok memnun olmasa da en azından deniyordu. Bu süreçte ona tam anlamıyla destek olmaya çalışıyor, her sanatçının bu tür verimsiz dönemlerden geçebileceğini söylüyor ve devam etmesi için onu cesaretlendiriyordum.

Jeongguk yavaş yavaş eski temposuna dönerken ben de dördüncü teklimi çıkarmış, tüm platformlarda yayınlamış olmamıza rağmen hedeflediğimiz kitleye ulaşamaması beni bir kez daha üzmüştü. Bay Kato beni karşısına aldığında bu sefer her zamanki gibi inancımı kaybetmememi söylemek yerine tüm teklilerin satışı bini bile geçmediğinden şirketin albüm çıkarmak istemediğini, tekliler beklenmedik bir başarı yakalamazsa albüm işinin tamamen yatacağını söylemişti. Her ne kadar böyle bir şey beklesem de bunu her koşulda bana inandığını söyleyen adamdan duymak çok üzmüştü. Jeongguk'a yansıtmamaya çalışsam da günlerim buraya gelmenin bir hata olduğunu düşünerek geçiyordu.

𝙣𝙤 𝙬𝙤𝙧𝙙𝙨, 𝙩𝙖𝙚𝙠𝙤𝙤𝙠 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin