20

50 14 50
                                    

Mezarlığa geri dönmem gerekiyordu, değil mi? Porsuk’u bulamamış, insanların arasında ölülerle karşılaşmış ve gözlerimin içine bakan yabancıdan kaçmış olarak evime dönmeliydim. Toprak beni çağırıyordu. Tenim hislerden muaf, mezarın soğukluğu ise damarlarımda geziniyor.

Fakat dönemedim. Mezbek’in yanında olmam gerekiyordu, o halde olmasının sebebinin kendi ketumluğum olduğu düşüncesi beni kaçmaya itiyordu. Mezbek’den kaç, mezardan kaç, ölülerden ve yaşayanlardan kaç. Herkesten kaç. Kaç. Kaç.

Çiçeklere kaç.

Onu kalabalığın arasında bırakmıştım. Belki de uyanıktı, belki de beni bekliyordu. (Neden beklesindi ki?) Sorular sorabilirdi, daha yakından bakabilirdi. Gözlerimi görebilirdi. Belki de anlardı. Anlar mıydı?

Bahçeye gittim. Oturup düşünmek için yalnız kalmalıydım ve Bonto ulaşamayacağım kadar kalabalıklar ortasındaydı. Çiçeklerin sessizliğine ihtiyacım vardı.

Bahçeye yaklaştıkta ortasında bir karartı beliriyordu. Duraklamama sebep verecek bir büyüklükte, çiçek olamayacak kadar geniş; o diyordu iç sesim ve emin olamadığım halde yaklaştım.

“Sen hiç uyumaz mısın?” dedim uzakta durarak, konuşmayacaktım fakat çitlerin arkasında kalıp göğü seyredişini izlerken kendimi tutamamıştım.

Başını o kadar hızlı çevirdi ki dengesini kaybedip yana devrildi. Gülmeme engel olamadım. Homurdanmaya benzer bir sesle doğruldu, ayağa kalktı ve bir eli ensesine giderken boğazını temizledi. “Gitmiştin,” dedi sessizce. “Peşinden gelemedim.”

“Özür dilerim, korkmuştum.” Hala korkuyordum fakat bahçede olmanın yarattığı tarif edilemez bir huzur vardı. Sanki dünyanın geri kalanının korkularını içeri almayan bir baloncukla çevriliymiş gibi; tüm güzellikleri içerisinde barındıran bir alandı. Kendi halinde, çiçekleriyle yaşayıp giden bir huzur bahçesi…

“İçeri gelebilirsin,” dedi eliyle oturduğu yeri işaret ederek. “Ben giderim, istersen tabii. Yani… Oturabilirim de ama—Rahatsız olacaksan seni yalnız bırakırım.”

Belki de evet demeliydim, ne düşünüyorsunuz bilmiyorum fakat Mezbek’in sesini duyabiliyorum. Dikkatsizlik yapma Kızıl, bizden daha iyi biliyorsun.

Fakat bahçenin huzuru onsuz eksik hissettiriyordu. Ben de içeri girdim, aramıza bir sıra çiçek koyarak toprağa oturdum. O da sessizce, oturmadan önce bana uzattığı minderi reddedişim üzerine kenara bırakarak kendi yerine çöktü.

Soru sormak istiyordu; bunu, soluklarının düzensizliğinde, benim bahçeyi izleyen gözlerime nazaran bakışlarının üzerime kayıp ardından uzaklaşan hareketlerinde hissedebiliyordum. “Sence,” dedim ben de onun yerine. “bir çiçek olsaydım, hangisi olurdum?”

Bunu neden sordum? Toprakla kaplanmış bedenim bir gün çıkmazsa eğer hangi çiçeğe filizleneceğimi öğrenmek içindir belki de. Ya da kırık bir gül olmak istemediğimdendir. Bu yüzden, “Seni o kadar tanımıyorum,” dediğinde hissettiğim hayal kırıklığını anlayabilirsiniz sanırım.

Beni o kadar iyi tanımıyordu. Haklıydı. Nasıl tanıyabilirdi ki? İki kez karşılaşmıştık, konuşmamıştım ve kaçmıştım. Kim beni tanıyordu ki? Bir avuç ölü, o kadar. Hayatta kimsem yoktu, yapayalnızdım. Anılarım eksik, soyağacı bilgim kayıptı. Ben bile kendimi tanımıyordum ya, o nasıl tanıyacaktı?

“Haklısın,” dedim sessizce, başımı toprağa eğdim. Belki de buyumdur, dedim. Boş bir topraktan ibaretimdir, gülü bile tutunamamış, kırılıp solmuş.

Ayağa kalkmak üzereydim ki “Tanımak isterim ama,” dedi. “Yani, istersen. En azından hangi çiçek olduğunu bulana dek.”

“Pekala,” dedim.

Sen bir ölüsün, dedi iç sesim.

“Tanışalım o halde,” dedim.

Sen yaşamıyorsun, dedi iç sesim.

“Ben—“ dedim ve devam edemedim.

Bir ismin bile yok, dedi iç sesim ve korku geri geldi. Ne diyecektim? Ben ne? Beni nasıl tanıyacaktı ki? Ne anlatabilirdim?
“Ben gitmeliyim,” dedim ben de. Kalktım, kaçtım. Çitlere doğru ilerlerken arkama bakmadım ama anlık şaşkınlığının sesini duyabiliyordum. “Ben Ender!” dedi başka ne diyeceğini bilemiyormuşçasına.

🥀

hey, şuna bakın hele, benim biriciğim karakterlerimi çiziyor! çok duygusalım...

işte Kızıl'ım... (saçları daha uzun fakat bu çizim kısa oldu, böyle de çok tatlı).

 (saçları daha uzun fakat bu çizim kısa oldu, böyle de çok tatlı)

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Instagram : morfillerim

Instagram : morfillerim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
güne batanlar | tamamlandıWhere stories live. Discover now