BÖLÜM 15

2.5K 167 12
                                    

Demir kulübeye gittiğinde olanlara anlam veremiyor, Ateş'in ne yapmaya çalıştığını anlamıyordu. Ona o kadar sinirliydi ki, yüzünü bile görmek istemiyordu. Dolunay'ın düşmesinden, tekrar panik atak geçirmesinden, gözlerinden sessizce akan yaşlardan kendini sorumlu tutuyordu.

Kulübeden çıkmadan fotoğrafları ayrı ayrı paketlemişlerdi. Hepsinin olduğu çantayı ve Dolunay'ın çantasını kapan Demir arabasının anahtarlarını cebine koyup, koşarak Dolunay'ın yanına döndü.

Dolunay hala aynı yerde duruyor, panikle etrafa bakıyordu. Gözleri elindeki fotoğraf çantasına çarpınca sakinleşti ve derin bir nefes aldı.

Pelin'le Ahmet'e dönüp "Arabam şirkette de biriniz beni arabama bırakır mısınız?" dedi sessizce. İkisi de "Tabii ki!", "Ben bırakırım." derken Demir araya girip "Bu halde araba kullanamazsın Dolunay, ben seni önce hastaneye, sonra eve götüreceğim." dedi.

Dolunay "Hastanelik bir şey yok, ben evde hallederim. Ama önce uğramam gereken bir yer var. Beni arabama bırakacaksan seninle gelirim, yoksa çocuklar bırakır." dedi.

Demir Dolunay'ın yüzündeki kararlı ifadeyi görüp ikna edemeyeceğini anlayınca "Tamam seni arabana bırakacağım, gel hadi." dedi.

Arkadaşlarına özür dileyen gözlerle bakarak Dolunay'ın koluna girdi ve onu arabaya götürdü. İki çantayı arkaya koyduktan sonra Dolunay'ı yolcu koltuğuna bindirip nazikçe emniyet kemerini bağladı. Daha sonra kendisi de arabaya binip otoparktan çıktı.

Hala ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Hiçbir şey düşünemiyor, sürekli kendine "Böyle bir şey nasıl oldu?" diye soruyordu.

Dolunay kafasını cama yaslamış, boş gözlerle dışarıya bakıyordu. Göz yaşları sessizce yanağından süzülüyor, çenesinden aşağı akan kana bulaşıyordu.

"Dolunay, ben çok özür dilerim. Böyle bir şey nasıl oldu hala anlamıyorum."

"Demir?" dedi Dolunay bitkin bir şekilde. "Asıl ben çok özür dilerim. On beş sene önce verdiğim karardan sonra ne yaşandı bilmiyorum ama belli ki sadece en yakın arkadaşlarımı değil, on bir yaşındaki bir çocuğu da derinden yaralamışım. Ateş'e kızma Demir. Kim bilir neler yaşadı içinde, neler yaşıyor... Ben ne yaşadıysam ve yaşıyorsam benim suçum. Hak ediyorum da! Başka kimseyi suçlayamam. Sen de suçlamayacaksın."

"Dolunay..."

"Hayır Demir. Ateş böyle acı çekerken biz eskisi gibi olamayız. Bunu bugün daha iyi anladım. Yıllar önce aldığım yanlış kararlar benim peşimi hiç bırakmadı. Ben iyiyim gerçekten, sen şimdi Ateş'e odaklanmalısın. Şu anda en önemli şey bu! Benim onda açtığım yaraları ancak sen kapatabilirsin. Beni boş ver lütfen. Aile hayattaki en önemli şey. Onların değerini zamanında bilmezsen, ilerde çok pişman olursun."

"Sen de benim ailemsin! Ben yıllardır o kadar pişmanlık duyuyorum ki, şimdi yine başa dön diyorsun bana!"

"Başa dön demiyorum. Önce Ateş'i iyileştir diyorum. Ben bir yere gitmiyorum, sen istediğin sürece en yakın arkadaşlarından biri olacağım. O iyi olduğunda da tekrar hayatında olacağım..."

Demir Dolunay'ın ne kadar inatçı olduğunu bildiği için daha fazla ısrar etmedi. Zaten şirketin önüne gelmişlerdi. Dolunay arabadan inerken Demir de onunla indi. Arabanın arkasından çantaları alıp, Dolunay'ın çantasını kendisine verdi. Dolunay kapının kilidini açınca da fotoğrafların olduğu çantayı arka koltuğa bıraktı.

Dolunay tam arabanın kapısını açmış, arabaya binecekken Demir onu kolundan tutup kendine çevirdi ve sıkı sıkı sarıldı. "Çenene pansuman yapmayı unutma!" dedi sessizce.

O Günden BeriDonde viven las historias. Descúbrelo ahora