BÖLÜM 13

2.9K 195 10
                                    

Pazartesi günü Dolunay'ın günü hızlı başlamıştı. Pazar günü yapacak bir şey bulamayıp yapı marketlerde dolaşmış, kendine yeni uğraşlar aramış, ilgisini çeken yeni bir şey bulamamıştı. Eve geldiğinde bitkinlikten uyuyakalmış, sabaha dinç uyanmıştı.

Pazartesi sabahı çok erken uyanınca zaman geçsin diye çeşit çeşit kıyafet denemiş, en son çam yeşili tek omuz bir bluz giymiş, altına siyah yüksek belli bol paça bir pantolon giymişti. Bluzunu pantolonun içine sokmuş, pantolonun kendi siyah kuşağını önünde kurdele şeklinde bağlamıştı. 

Ayağına siyah topuklu ayakkabı giymiş, saçlarını tepeden at kuyruğu yapmıştı. Saate baktığında hala zamanı olduğunu görünce makyajına da ekstra uğraşmıştı. En sonunda kendini oyalayacak daha fazla bir şey bulamadığından işe erken gitmişti.

Sabah müdürlerle aylık yönetim toplantısı yapmışlar, tüm departmanlardan raporlar almışlardı. Genel olarak işler yolunda gitse de lojistik departmanında bazı aksaklıklar ortaya çıkmıştı. Toplantıdan sonra Fatih'le Dolunay'ın odasında bir toplantı daha yapmaya karar vermişlerdi.

"Fatih sana bir şey sormak istiyorum. Sana da Atiye Hanım çok laf az iş yapıyor gibi görünmüyor mu? Yani sürekli ne kadar harika iş yaptıklarını raporluyor ama bütün aksaklıklar da o departmandan çıkıyor. Sanki göz boyayacak şeylerle uğraşmaktan asıl işlere konsantre olmuyor gibi..."

"Valla Dolunay, ben de başta çok umutluydum ondan ama servis, satış, ürün departmanlarından sürekli şikayet alıyorum. İşlerin yürümediğini, sürekli fazladan prosedürlerle iş yükünü arttırdığını ama yine de teslimatlarda sıkıntı olduğunu, bazı işlerin atlandığını söylüyorlar. Ben de seninle konuşmak istiyordum bu konuyu."

"En sevmediğim şey büyük umutlarla işe aldığımız insanların boş çıkması! Senin bariz çözümden başka bir çözümün var mı? Atiye Hanım biraz uğraşırsak yola gelir mi, ne dersin?"

Fatih "Bence her açıdan değerlendirip birlikte karar verelim..." derken Demet odanın kapısını çalarak başını uzattı ve "Dolunay Hanım, bir misafiriniz var. Fatih Bey'le toplantıda olduğunuzu söyledim, beklemesini söyleyecektim ama fazla zamanı olmadığını söyleyince ben de tabii ki anlıyorum neden zamanı olmadığını, çünkü onun gibi birinin beş dakikası bile altın değerindedir, koskoca holding..." derken Dolunay sözünü kesti.

"Demet, sen iyi misin?" dedi. Fatih'e dönerek "Hiç böyle yapmazdı, kim gelmiş olabilir ki?" diye sordu.

Fatih omuzlarıyla bilmem gibi bir işaret yapınca Dolunay ayağa kalktı "Bu konuyu sonra konuşalım mı Fatih? Ben misafirimle ilgileneyim." dedi kapıya yürüyerek.

Fatih ayağa kalkmış, kapıya yönelmişti ki Dolunay açık kapıdan Demir'i gördü. Üzerinde siyah bir takım elbise vardı, saçlarını yine topuz yapmıştı. Demet'in masasına yaslanmış, bir ayağını diğerinin üstüne atmıştı. Dolunay'ın ona baktığını görünce gülümseyerek el salladı. 

Dolunay Fatih'in varlığını tamamen unutmuştu. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle "Demir!" diyerek ona doğru koşar adımlarla gitmeye başladı.

Tipik bir Dolunay hareketiyle ona üç dört adım kala kendi ayağına takılarak düşmeye başladı. Demir aniden doğrularak bir adım atıp onu belinden yakalayarak havaya kaldırdı.

"Hop, Prenses, azıcık dikkatli olacaktın hani?" dedi gülümseyerek. Bir yandan göz ucuyla Fatih'e bakıyordu.

Dolunay Demir'in boynuna sarılarak "Hiç beklemiyordum seni, hangi rüzgar attı?" diyordu ki bir kikirdeme sesiyle irkildi. Etrafına bakınca insanların toplandığını, merakla onlara baktığını, birkaç kişinin fısıldayarak birbiriyle konuştuğunu gördü. "Demir, beni indirir misin? Rezil oluyorum çalışanlarıma!" dedi.

O Günden BeriOnde histórias criam vida. Descubra agora