BÖLÜM 24

2.2K 155 6
                                    

Demir gördüğü oda karşısında hayrete düşmüştü. Oda oldukça geniş, büyük pencereli bir odaydı. Pencereden tahmin ettiği gibi harika bir İstanbul manzarası görünüyordu. Odanın ortasında pencereye yakın bir tuval, önünde bir tabure, yanında malzemelerin olduğu kocaman bir masa vardı. Ama onu asıl şaşırtan resimlerin içeriğiydi. Duvarlarda kendi resimleri vardı. Onlarca resim...

Demir tuvalde şu anda çalışılan resimde de kendisinin olduğunu görünce odanın ortasına doğru yaklaştı. Masanın üzerinde üç tane çerçeveli fotoğraf vardı, biri Dolunay'ın ailesinin düğün fotoğrafıydı, Demir'in getirdiği fotoğraflardan biriydi, diğeri dört silahşörlerin son fotoğrafıydı ve sonuncusu da Dolunay'ın geçen geldiklerinde çerçeveye koyduğu Trevi çeşmesindeki kendi fotoğrafıydı.

Demir'in aklı çok karışmıştı. Bu ne demekti? Dolunay'a dönüp baktığında kapı pervazına yaslanmış sessizce onu izlediğini gördü.

Bir an ne diyeceğini bilemeyerek aklına gelen ilk şeyi söyledi. "Resim yaptığını bilmiyordum..."

Dolunay omuzlarını silkerek "Kimse bilmiyor." dedi.

"Pelin? Ahmet?"

Dolunay başını iki yana salladı.

"Eskiden resim çizdiğini hatırlamıyorum, ne zamandır çiziyorsun?"

"Ayşe teyzem yangından sonra kendimi toparlamam için bir sürü uğraş aramıştı. İte kaka bana özel ders aldırdı. Çizerken kendimi unuttuğumu fark edince en büyük hobim oldu."

Demir yüreği ağzında "Prenses... Bu resimler... Neden ben?" diye sordu.

Dolunay bir an derin bir nefes aldı ve sanki dünyanın en normal şeyiymiş gibi umursamazca "Demirciğim, senden iyi bir model mi var? O kadar kusursuzsun ki seni tam doğru çizmeye çalışmak bu ara uğraştığım tek şey olabilir." dedi.

Demir'in bir anda modu düşmüştü. Doğru olabilir miydi? Yoksa bahane miydi? Kendisini çizmeye çalışmasını anlayabilirdi ama duvarı kendi resimleriyle doldurması ne demekti? Hem çizimler çok iyiydi. Demir hangisine baksa sanki fotoğrafmış gibi mükemmel bir çizim görüyordu.

Düşüncelerinin gittiği yönü fark edince içinden 'Saçmalama Demir, öyle bir şey olsaydı anlardın, hem aşağıda söylediklerini söyler miydi o zaman?' diyerek kendini durdurmaya çalıştı. Ama etrafına baktıkça umutlanmaktan kendini alamıyordu.

Dolunay "Aşağı inelim mi artık? Çocukları yalnız bıraktık. Hem size bir haberim daha var." dedi.

Demir isteksizce atölyeden çıktı ve aşağı indi. Dolunay peşinden geliyordu. Salona girdiklerinde arkadaşlarını koyu bir muhabbetin içinde bulmuşlardı. Sessizce oturup biraz sohbetlerini dinledikten sonra Dolunay içecek bir şeyler getirme bahanesiyle mutfağa kaçtı.

Demir şüphelenmiş miydi? Dolunay yukarıdaki anı tekrar hatırladı. Nasıl böyle bir duruma düşmüştü? Son saniyede bir bahane uydurmuştu ama Demir'in yüz ifadesi onu düşündürüyordu. Bir an onu inandırdığını düşünmüştü ama gözlerinde gördüğü şüpheci bakışlar onu korkutuyordu.

'En azından bir şey demedi, anladıysa bile susacak demek ki...' diye düşündü. Herkese kahve koyduktan sonra salona geri döndü.

Ortamdaki sessizliği fark edince "Bir şey mi oldu?" diye sordu.

Pelin "Yok bir şey olmadı da Demir bize söyleyeceğin bir şey olduğunu söyledi, biz de seni bekliyorduk. Sakın yine Roma'ya gidiyorum falan deme Dolunay, bu sefer gerçekten bozuşuruz!" dedi.

Dolunay bir an panikle Demir'e baktı. Atölyeden mi bahsetmişti?

Demir Dolunay'ın paniğini fark etti. Rahatlatmak için imalı bir şekilde "Yukarıdan aşağı inerken dedin ya size bir haberim var diye, unuttun mu Prenses?" dedi.

O Günden BeriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin