Nefret

223 148 37
                                    


Karanlık ormanda koşuyordum. Nereye gittiğimi ya da gideceğimi bilmiyordum. Belki sonu asla bitmeyecek bir yolda koşuyordum. Belki de uçuruma doğru koşuyordum. Ve belki de kurtuluşa... Yorulmuştum. Biraz dinlenmek için durdum ve ellerimi dizlerimin üzerine koyup soluklanmaya çalıştım ama nefeslerim çok hızlıydı. Her yer kar içindeydi fakat ben yanıyordum. Soğuğa karşı dirençli bir ateş gibiydim. Terliyordum. Doğruldum. 

Arkama baktım. Bana yaklaşıyordu. Geriye bir kaç adım attım. Bana yaklaşmak amacıyla büyük adımlar attı ve dibime kadar girdi. Sıcak ve iğrenç nefesini tenimde hissetmemle yüzümü buruşturdum. Beni göğsümden yere itti. Yere düşmüştüm. Kalkmak istedim ama üzerime geldi. Oturur pozisyonundayken yatar pozisyonuna geçmiştim. Burun ucu neredeyse burun ucuma değiyordu. Kafamı yana çevirdim. 

"Öldür beni," dedim çaresizce. Gözlerimi kapattım.
"Sana sahip olmadan asla," dedi öfkeyle.

Onu üzerimden atmaya çalıştım, çırpındım, bağırdım ama hepsi bir işe yaramadı. Üzerimden kalktı ve beni de ellerimden tutup zorla kaldırdı. Ayakta duracak hâlim yoktu. 

Kalbime bir ağrı girmesiyle inledim. Ama ağrı gitmemişti. Daha çok yayılıyordu vücuduma.

"Benden ne istiyorsun?" Dedim dişlerimin arasından, nefretle ona baktım.
"Bir şey istesem zaten alırdım. Ben direk seni istiyorum ama işime engel oluyorsun." 

Yerde duran siyah poşetten urgan ipini çıkarıp ellerimi bir arada tutmamı söyledi. Yapacağı şeyi anlayıp kaçmaya çalıştım ama beni belimden tutup kendine çekti. İkimizde yere düştük. O oturur pozisyonda beni belimden tutup kendine çekti. Ve kulağıma fısıldadı.

"Ayarlarımla oynuyorsun güzelim," dediğinde gözlerimi kapattım ve iğrenç nefesinin kulağıma deyip geçmesini bekledim. 

Daha sonra yanağıma yaklaştı. Bu hareketi kalbimi hızlandırmıştı. Ama bunun korkudan olduğuna dair şüphem yoktu. Ardından dudaklarıma yaklaştı, ona döndüm, göğsünü yumruklamaya başladım. 

"Uzak dur benden," dedim. Ağlıyordum. 

Beni bileklerimden sertçe tutup urgan ipiyle bağladı. Ben lanetler okumaya başlamıştım. Göğsümdeki ağrı artıyordu. Ayaklarımla onu tekmelemeye başladım. Beni bileklerimden tutup kaldırdı. 

"Senden nefret ediyorum," dedim yüzüne iğrenerek bakarken.
"Ben de seni çok seviyorum," dedi, sanki ona "seni seviyorum," demişim gibi. Beni kucağına aldı. Kucağında çırpındım.

"Lanet olsun sana," dedim. Ama beni dinlemiyordu.
"Tanrı seni lanetlesin," dedim bağırarak. Bunu demem onu sinirlendirmişti.
"Tanrı yok, şu lanet kelimeyi söyleyip durma," diye bağırdı.
Ben çırpındım. Ama elleri beni sıkıca kavramıştı. 

"Tanrı var ve birazdan seni lanetleyecek. Aynı Venüs'ün, kadınları lanetlediği gibi lanetleneceksin," dedim öfkeyle bağırarak.

Beni yere attı. Canım acımıştı ama umrumda değildi. Çünkü göğsümdeki ağrı daha fazlaydı.

"Tanrı var öyle mi?" Dedi itici bir şekilde gülerek.
"Evet," dedim. "Var," dedim kesin ses tonumla.

Elleriyle boğazımı sıkmaya başladı. Ellerimi ellerinin üzerine koyup çırpındım, bağırdım ama bir işe yaramıyordu. Saniyeler sonra kafam yana düştü. Boğazımdaki eller gevşedi. Ve saniyeler içinde vücudum küle döndü. Rüzgar külleri süpürdü. Küller rüzgarla birlikte yok oldu. Fakat geriye bir şey kalmıştı. Bile - isteye yapmasına rağmen döktüğü göz yaşları kalmıştı geriye. 

Bağırarak uyandım. Terden sırılsıklam olmuştum. Kalbim deli gibi atıyor hatta kalbim ağrıyordu. Rüyamdaki ağrının aynısıydı bu. Yataktan doğruldum ve yatak başlığına yaslandım. Bacaklarımı karnıma çekip kafamı oraya gömdüm. Ağlıyordum. Kâbus değil de gerçek gibiydi.

YASAKLI BÖLGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin