Amerika'ya Yolculuk

154 105 11
                                    

Alaz mektubu elimden hızla çekip aldı. Okuduktan sonra öfkeyle başını kaldırıp bana baktı. Korkmuştum. Yatağıma doğru ilerleyip bazamı kaldırdı. İçinden siyah bir bavul çıkardı ve bana döndü. "Hazırlan," dedi itiraz istemeyen bir ses tonu ile.

 Yutkunmaya çalıştım ama yumru boğazımda kaldı. "Aden," dedi bana yaklaştı. Ellerini yanaklarıma koydu. "Hazırlan," dedi sesindeki öfkeyi gizlemeye çalışarak. "Seni kurtaracağım bu heriften," dedi.

 Başımla onu onayladığımda ellerini geri çekti ve odamdan çıktı. Dolabımdaki kıyafetleri bavuluma yerleştirdikten sonra Alaz içeri girdi. Ve çekmeceleri, dolapları karıştırmaya başladı.


"Ne arıyorsun?" dedim merakla.
"Buldum!" deyip bana döndü ve elindeki pasaportu bana uzattı.
"Al bunu, kaybetme sakın." dedi uyarırcasına.
"Şaka mısın sen?" dedim anlamsızca ona bakarak.
"Uçak bileti aldın mı da? Ayrıca nereye gideceğiz?"
"Aden, her şey hazır. Abimin arkadaşı var. O halletti. Tamam mı?" Daha fazla soru sormamı istemiyor gibi bir hâli vardı ve ben de bir şey sormadım. 

Pasaportu elinden aldım. O da bavulunu alınca birlikte evden çıktık ve arabaya binip Alaz arabasını çalıştırdı. Yol boyunca ne o bir şey dedi ne ben bir şey sordum. Ama arabadan inince kendimi tutamadım ve konuştum.

 
"Alaz nereye gideceğiz en azından onu söyle!" dedim adımlarımı hızlandırıp ona yetişmeye çalışırken.
"Amerika'ya. İçin rahat mı şimdi?"
"Değil." dedim tek düze bir sesle.
"Onu neden polise vermedin ki?" dedim itiraz eden sesimle.


Beni havalimanın duvarına yasladı. Eliyle ağzımı kapattı. "Her yerde güvenlik var sus istersen," dedi. Başımla onu onayladığımda elini çekti. Birlikte içeri girdik. Kontrollerden geçtikten sonra uçağa bindik. Yerlerimize oturunca Alaz'a döndüm.


"Doğru mu yapıyoruz?" Endişeleydim.
Kafasını koltuğa yasladı ve gözlerini kapattı.
"Evet," dedi. Bir şey demedim ve ben de aynı şekilde kafamı yaslayıp gözlerimi kapattım.

 
...

Vücudumun sarsılmasıyla uyandım. Alaz beni iki omzumdan tutup sarsmıştı. 

"Ne-ne oluyor?" dedim gözlerim yarı açıkken.
"Geldik," dedi.
"Ne kadar da çabuk geldik," dedim şaşırarak.
"Çabuk değil. Sen çok uyudun," dedi tok sesiyle. Bir şey demedim ve birlikte bavullarımızı alıp uçaktan indik. Nereye yürüdüğümüzü bilmeden konuştum.


"Nerede kalacağız?"
"Neyle gideceğiz?"
"Burada ailen de yaşıyor mu?"
"Bir akraban var mı?"
"Peki bir tanıdığın var mı?"
"Ev satın aldın mı?"
"Yoksa kira mı aldın?"
"Bu arada ne kadar kalacağız?"
"Geri dönecek miyiz Türkiye'ye?"
"Yanına dolar aldın mı?"


Bana sertçe baktı. Korkmuştum. Sanırım çok soru sormuştum.

"Hepsini sırayla cevaplıyorum." dedi.

Başımla onu onayladım.

"Evde kalacağız."
"Taksiyle gideceğiz."
"Hayır, ailem Kanada'da."
"Yok, akrabalarımdan nefret ederim."
"O da yok."
"Evet."
"Hayır."
"Sanırım sonsuza dek."
"Herhalde."


Cümlesi sonlanır sonlanmaz taksi önümüzde durdu. Şoför arabadan inip bavullarımızı bagaja yerleştirdikten sonra arabaya bindik. Alaz ona ingilizce olarak evi tarif edince adam arabayı çalıştırdı. Yarım saat boyunca hiç bir şey konuşmadan eve vardık. Alaz parayı ödeyince eve girdik. Evde eşyalar yerli yerindeydi. Alaz'ın da ağzından laf alınmıyordu, bu evi kısa süre içinde nasıl bu hale getirdiyse artık...

 
"Bize bir kahve yapacağım," dediğinde düşüncelerimden ayrılıp ona döndüm.
"Kime yapacaksın?" dedim anlamsızca bakarak.
"Bize," dedi.

YASAKLI BÖLGEWhere stories live. Discover now