Ters Köşe

67 43 6
                                    

1 SENE SONRA

Annemin yanıma geldiğini gördüm ama ne mutlu ne de üzgündü. Ciddi bir şekilde bana bakıyordu. "Anne," dedim bir kez. Gözyaşlarım dökülmeye başlamıştı bile. "Anne," dedim bir kez daha ve anneme sarılmak için ona doğru koştum. Tam sarılacaktım ki bir adım geri çekildi. Anlamsızca ona baktığımda elini yanağıma koydu. Yanağımdaki elini, iki elimle tutup ağlamaya devam ettim. 

"Ne olur geri gel," dedim titreyen sesimle. O ise soğuk ve ciddi bakışlarla bana bakıyordu. "Onu bul," dedi bana soğuk sesiyle. "Kimi?" dedim hayretler içerisinde. "Kimi bulacağım?" dedim."Kalbini dinle ve onu bul," dedi. "Kimi anne?" dedim hayretle bağırarak. "Kimi bulacağım?"dedim. "Nasıl bulacağım?" 

"Kalbin sana doğru yolu gösterecek," dedi. "Kalbini dinle. Sana ancak bu şekilde yardımcı olabilirim kızım," dedi. Bana "kızım," demişti. Uzun zaman sonra bana kızım demişti. Sonra birden yok oldu. Geriye gri bir sis kaldı. Ve bu sis etrafı sarmaya başladı.

 "Anne?" dedim elimi yanağımdan çekerek. "Anne nereye gittin?" dedim sesimi yükselterek. "Anne geri gel," dedim, sesimin titremesini umursamadan haykırdım. Sis giderek artıyordu. Hiç bir şey göremiyordum. Boğuluyordum sanki. Nefes alamıyordum. Evet, boğuluyordum. Bu sis değil, zehirli bir gazdı. Öksürmeye başladım. Sis dışarı çıkmama izin vermiyordu, beni kendine daha çok çekiyordu.

 Neydi aramızdaki bağ böyle? Sis bana aşıktı belki de. Beni bu yüzden istiyordu. Ona ait olmamı istiyordu, onun olmamı istiyordu. Ama bir şeyi unutuyordu. Ben onun olursam beni ölümle paylaşmak zorundaydı. Ben ölüme aittim. Bekâratimi ölüm alacaktı. Erkek eli deymemiş bedenimi ölüm saracaktı şimdi. 

Saniyeler içinde yere yığıldım ve gözlerim kapandı. 

Sıçrayarak uyandım. Terlemiştim ve nefes alamıyordum. İki elimde boğazıma gitti. Rahatlatmak amacıyla biraz sıvazladım o sırada yanıma hemşire önlüğü giymiş bir bayan geldi. "Sen kimsin?" dedim, korkuyla ona bakıyordum. "Uyanmışsınız, yorucu bir gece atlattınız ama herşey yolunda," dedi gülümseyerek. "Nerdeyim ben?" dedim sinirlerim geriliyordu. "Hastanedesiniz hatırlamıyor musunuz?" "Hayır, hiç bir şey hatırlamıyorum," dedim. "Peki şunu hatırlıyor musunuz?" dedi ve önlüğünden bir mektup çıkarıp bana uzattı. "Ne bu?" dedim kadına bakarak. "Açın, okuyun," deyip tekli koltuğa oturdu. 

Mektubu açıp yazılanları okumaya başladım.
"New York Hospital City Hastanesi'nin düzenlediği, yeni çıkan ve adının henüz belli olmayan hastalığın tedavisinde denek için kullanılmaya gönüllüyüm. Ne gerekiyorsa elimden geldiğince canım pahasına yardımcı olmaya çalışacağım."
İmza:Aden


Mektubu katlayıp hemşireye uzattım. "Kim yazdı bunu?" diye sordum. "Siz yazdınız Aden Hanım," dedi güler yüzüyle. "Ama ben hatırlamıyorum," dedim. "Efendim imzanız da var. Zaten böyle bir şeye sizi zorlayamayız. Bu haddimiz değil. Ve şunu söyleyemeliyim ki: Bu denek için 18 yaş ve öncesini unutturuyoruz. Ve sanırım sen de 18 yaşında olmalısın." Dediğinde ona anlamsızca baktım. "Ben kaç yaşındayım?" "18," dedi.

 "Benim hiç bir anım yok mu şimdi?" "Maalesef," dedi üzülerek. "Ama iyi tarafından bak. Yaşadığın kötü olayların hepsini unuttun," dedi. 

Kolumdaki seruma baktım. O da benimle birlikte bakışlarını oraya çevirdi. "Sanırım bitmiş," dedim. Serumu çıkartıp bana döndü. "Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" "İyiyim," dedim tekdüze bir sesle. "Peki öyleyse," dedi solmayan gülümsemesi ile. "Sizi odanıza götüreyim," dedi ve önden gidip kapıyı açtı ben de peşinden gittim. Bir odam vardı yani öyle mi? Buraya geldik bir kere katlanacaktık. Başka çarem yoktu. "Ne yani teslim mi olacaksın?" "Başka çarem varsa söyle?" dedim iç sesime. 

YASAKLI BÖLGEWhere stories live. Discover now