Aşk ve Nefret

23 6 1
                                    

Akşam olmak üzereydi. Herkes odasına çekilmişti. Alaz da o andan sonra bir daha yanıma gelmemişti. O an nasıl olmuştu hatırlamıyorum bile. Beni öper öpmez hiç bir şey demeden odamdan çıkmıştı. Sanırım utanmıştı o da benim gibi... 

Bu gece tek başıma geceyi izlemek istiyordum. O yüzden asansörü kullanıp en üst kata çıktım. Merdivenleri çıkıp çatıya ulaştığımda az ilerde siyah bir beden gördüm. Rengi geceye karışmıştı. Onu zar zor seçiyordum. Neyseki kim olduğunu anlamak zor değildi.

 Yanına adımladım ve sessizce yanına oturdum. Yapmalı mıydım? dedi içimden bir ses. Ya beni öptüğü için pişmansa? Ya benden nefret ediyorsa? Kalkmak için ayaklanmıştım ki beni kolumdan tutup yere, yani çatıya çekti. Ne yalan söyleyeyim kalça kemiklerim kırılmış gibi hissediyordum. 

"Gitme," dedi. "Neden?" dedim ve ekledim. "Neden gitmeyeyim?" "Hep böyle kaçarak mı yaşayacağız?" dedi ve devam etti. "Bak işte Tanrı bizi tekrardan bir araya getirdi." "Pişman değil misin?" dedim ona bakarak. "Pişmanım," dediğinde gözlerimin dolduğuna yemin edebilirdim.

Pişman olmasını istemiyordum. Beni bir kere öpmüştü ne diye pişman olacaktı ki şimdi? Bir süre sustu ve ekledi. "Keşke o an utancıma yenik düşüp gitmeseydim." dediğinde anlamıştım. Pişman değildi. Beni öptüğü için pişman değildi! Sevinçten bağırmak istiyordum. "Keşke dudaklarından ayrılsaydım da... gitmeseydim." O an ne yapmam gerektiğini bilemedim. Söylediği şeyler ruhumun en derinliklerine dokunuyordu. Gözümden bir damla yaş aktı ve dizlerimin üzerinde onun önüne geldim ve boynuna sarıldım. 

"Geçmişe yanıp durma. Yoksa şimdiyi mahvedersin," dedim kesin ses tonumla. Ve ekledim. "Şimdiyi mahvetmek istiyor musun?" "Asla," dedi, "ben de," dedim. 

O da elleriyle belimi kavradı. Dizlerim acıdığı için geri çekilip yanına oturmak zorunda kaldım. Alaz başını göğe dikmiş gökyüzüne bakıyordu.

 "Yıldızlar gibi ışıltılısın. Ama yıldızlar milyonlarca, sen bir tane."

 Bunu bana demişti! Alaz bunu bana demişti! Sevinçten yıldızların yanındaydım şuan! Utançla başımı eğdim. Ama sırıtmadan duramıyordum. Çatıya uzandığında şaşkınca ona baktım. O da bana bakıp konuştu. "Ne zaman öleceğim belli değil. Eğer yarın öleceksem son saatlerimi seninle geçirmek istiyorum," dediğinde gülümsememin büyüdüğüne yemin edebilirdim. İçimden gülmek geliyordu ama kendimi tutmalıydım. Sevinçten zıplamak istiyordum çatıda. Ama Alaz'ın yanında olmazdı.

 Ona yaklaştım, uzandım ve başımı göğsüne yasladım. Utanıyordum fakat yapmak da istiyordum. Gözlerimi kapattığım an o buna engel oldu. 

"Gözlerini bu güzel yıldızlara kapatacaksan ne önemi var yıldızların altında olmanın?" dediğinde gözlerimi açtım ve ona baktım. O da bana bakıyordu. "Bizimki şair olmuş," dedim ve kendimi tutamayıp gülmeye başladım. 

Gözlerini benden çekip gökyüzüne diktiğinde ben de aynısını yaptım. O esnada tanıdık bir ses duymamızla ikimiz de doğrulduk. Gelen kişiye baktığımda Arın olduğunu hemen anladım. Elinde siyah bir poşetle aramıza oturdu. Poşetlerden bir şişe çıkarıp bana uzattığında Tuborg olduğunu anladım. Alaz'a da verip kendisi için de bir şişe çıkarttı. Şaşkınca ona baktım. "Sen nasıl aldın bunları?"

"Var bizim de kendimizce bişeylerimiz," dedi kibirle. "Kimse benle içmek istemeyince ben de tek başıma içecektim. Bu yüzden buraya geldim ve sizi gördüm."

"Diğerleri neden yok?" diye sordu Alaz.

"Eva'nın midesi bulanıyormuş, Hera ve Pars birlikte vakit geçirecekmiş." dediğinde şaşkınlığım arttı. Alaz ise kahkahalara boğuluyordu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Sep 17, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

YASAKLI BÖLGEWhere stories live. Discover now