1.

235 26 41
                                    

hala aynısınız.

Gürkan dudaklarının arasındaki sigarayı sanki bitmemiş gibi ısrarla içine çekti. Sonra ümitsizce son nefesini üfleyip izmarite baktı. Çok içtiği yetmezmiş gibi bir de iyice bitirene kadar içerdi, başka türlü içi rahat etmiyordu. Zaten sigaraya tonla para akıttığı için böyle yapmaktan başka çaresi yoktu.

Bana kalsa Gürkan'a çok sigara içmesiyle ilgili laf sokardım ama insanların işlerine karışmayı çok sevmiyordum. Beni ilgilendirmeyen olaylara burnumu sokarsam insanlar benden nefret eder diye korkuyordum. Bu, üzerimden hiçbir zaman atamadığım bir gerginlikti.

Solumda oturan Çağlar, bu konuda benim kadar kaygılı değildi. Elindeki iskambil destesini karıştırmaya devam ederken sinirle "Çok içiyorsun, içmesene." diye karşısında oturan Gürkan'a seslendi.

Gürkan tek kaşını kaldırarak Çağlar'a baktı. Serseri tipine çok uygun yandan bir gülümsemeyle hemen yeni bir sigara çıkarıp yavaşça yaktı. Derin bir nefes içine çektikten sonra masaya dirseklerini dayayarak hafifçe öne eğildi ve Çağlar'ın donuk suratına doğru dumanı üfledi. "İçmem." dedi. Yerine oturduğunda da önemli bir şey başarmış gibi gülüyordu. Çağlar sadece göz devirdi, ben de öylece baktım.

Zaten ikisi her zaman tartışırlardı ve bir şeyleri paylaşamadıkları için kavga ederlerdi. Bazen sudan sebeplerden tüm sokağı ayağa kaldırırlardı. Ben genelde kavgalarına karışmazdım çünkü ikisi de kendisine hak vermemi isterdi ve sürekli 'Sence de öyle değil mi Batu?' diye sorarlardı. Ben de taraf tutmak istemediğim için cevap vermekten kaçınırdım.

Genelde şimdi yaptığım gibi, karşımda uyuklayan Doğan'ı izlerdim. Bunun sebebini bilmiyordum ama sanki ondan gözümü ayırırsam uykusu açılacak veya başına kötü bir iş gelecek gibi hissedip gözümü hep ona dikerdim. Rüya görüp görmediğini, eğer görüyorsa ne gördüğünü, rahat uyuyup uyumadığını düşünerek kendi kendimi meşgul ederdim. Yine o şekilde dalmıştım. Bacaklarını kendine çekmişti ve eli de başının altındaydı. Dudakları büzülmüştü, kaşları da sanki kabus görüyor gibi çatıktı.

Çağlar'ın "İçine düşeceksin." demesiyle bakışlarımı ondan çektim. Anlık bir afallamayla "Ha?" diyerek Çağlar'a baktım.

Çağlar halime gülmekle meşgulken Gürkan konuyu dağıtmak ister gibi sıkıntıyla ofladı. "Neyse, anlat bakalım Batu, nasıl düştün buralara?" diye sordu.

Kafamı ona çevirip düşünceli bir ifadeyle baktım. Daha düşünmeme zaman bile kalmadan karşımda iki büklüm şekilde uyuyan Doğan gözlerini hafifçe araladı. "Soruya bak amına koyayım sanki genelevdeyiz. Alt tarafı ara sokakta içiyoruz." dedi.

Aniden uyanıp cevap vermesi bana komik geldiği için sessizce kıkırdadım. Oysaki Doğan bunu duymuştu ve çoktan sinirli aurasını bana yönlendirmişti. "Karı gibi gülme lan ibne." diye bağırdı. Kendince komik bir şey söylemiş gibi güldü. Gülmesi biter bitmez de sandalyesinde rahat bir pozisyon yakalayıp uyumaya devam etti.

Dudaklarımı büzdüm. Basitçe "Tamam." dedim ama duydu mu bilmiyorum. Belki de eskiden daha ezik büzük bir karakterdim, hatırlamıyorum bile. Şimdiyse Doğan'ın küfretmesini sadece geçiştiriyordum. Bir bakıma söyledikleri umrumda değildi de diyebilirdim. Sürekli yarı uyanık şekilde bana sayıp söver, aşağılardı. Ben de sandalyemde oturup kafa sallar ya da kısa cevaplar verirdim. Ondan korkmuyordum, çekinmiyordum. Bir şeylerin onu yorduğunu ve sinirlendirdiğini, bu birikmişliği de bir tek benden çıkarabildiğini biliyordum. Hayatı hakkında hiç bilgim olmasa da bana böyle davranmasına izin veriyordum. Bunu onu sevdiğim için mi yapıyordum yoksa içimde bir parça aşağılanmaya alışık olduğu için mi emin değildim. Kendimi savunma ihtiyacı duymuyordum çünkü Doğan'ın bu hareketleri beni incitmiyordu. Sadece ona üzülmemi sağlıyordu.

Yine Doğan'ı izlerken Çağlar'ın bir kutu bira açtığını daha fark ettim. Çıkan ses Gürkan'ın da dikkatini çekmişti. Gözlerini devirdi. "Bana diyene bak ya, ayyaşın önde gideni." diye laf attı.

"Kes sessini. Tek başına ozonu deldin, ciğerlerin gavur amı gibi, sesin de beş yıla kalmaz traktör motoruna benzer zaten." diye ani bir çıkış yaptı Çağlar.

Gürkan rahat bir tavırla "Çağlar sikin kalkmıyor içmekten, ne anlatıyon?" diye sordu.

"Ne biliyorsun lan sen kalkıp kalkmadığını? Kes." diyip elindeki desteyi masaya vurdu.

Gürkan öne eğilip desteyi ikiye kestikten sonra alayla güldü. "Neyse konuşmayayım şimdi çocukların önünde." dedi.

Çağlar göz devirdi. "Sen bunların babası mısın amına koyayım? Çocukların önünde falan ne alaka?" dedi.

Konuşmanın geri kalanı pek ilgimi çekmedi. İkisi kartlarla anlamadığım bir oyun oynayıp bol bol tartışırken ben de oturduğum yerde öylece etrafı izledim. Arada bir gözlerim Doğan'ı buldu ve içimden huzurlu bir uyku çekmesini diledim. Zaman nasıl geçti bilmiyorum ama ilk kalkan yine Gürkan olmuştu. Kalan son sigara paketini eve götüremeyeceğini söyleyip bana emanet etti. Ardından birkaç dakika sonra Çağlar kalktı.

Ara sokakta Doğan'la başbaşa kalınca yutkundum. Şimdi bana yine bağıracaktı. Bunu bile bile sandalyemden kalkıp yanına gittim. Elimi saçlarının arasına atıp biraz okşadım. Bir yandan da olabildiğince yumuşak bir sesle "Doğan, kalk hadi sabah olmak üzere." diye seslendim.

İlk başta kalkmak yerine başını elime biraz daha sürtüp yutkundu. Sanırım uykusunu güzel bir yerinde bölmüştüm ama onu öylece bırakıp gidemezdim. Başına bir iş gelebilirdi. Bu yüzden tekrar şansımı denedim.

"Doğan... uyan hadi." dedim.

Gözleri isteksizce aralandı. Biraz etrafına bakıp sonra benimle göz göze gelince sıkıntıyla ofladı. Saçlarını okşamamı seviyor gibiydi ama pek umursamadan hızla kalktı ve gözlerini ovuşturdu. Bir iki kez kendini dizginlemek ister gibi sertçe nefes alıp verdi ama işe yaramadı. Önündeki sandalyeye güçlü bir tekme atıp suratıma baktı.

"Tek isteğim uyumak, anlamıyor musun lan sen bunu? Ben her sabah senin karga sesinle uyanmak zorunda mıyım?" diye bağırdı.

Yine söylemlerini ciddiye almadım ve bağırması beni pek üzmedi. "Seni kaldırıyorum çünkü ara sokakta başına bir iş gele-" derken lafımı böldü.

"Ne gelecek lan başıma? Daha ne gelecek benim başıma?" diye bağırdı.

Sakin bir sesle cevap vermeye devam ettim. "Tehlikeli biri gelebilir, polis gelebilir, büyük bir sokak köpeği gelebilir, her şey olabilir." dedim.

Doğan sinirle güldü. "Siktir git Batuhan. Bir sikim anladığın yok, bir sikim bildiğin yok." diye bağıra bağıra sokaktan çıktı.

Arkasından öylece baktım ve derin bir nefes verdim. Etrafı biraz toplarken yukardan gelen bir çıt sesi duydum. Kafamı hafif kaldırmamla Şimal Hanım'ın çekirdek çitlediğini gördüm.

Gözüyle Doğan'ın gittiği yeri işaret etti. "Çok asabi bu da valla." dedi.

Başımla onu onayladım. "Kusura bakmayın ya yine bağırışmaya mı uyandınız?" dedim.

Şimal Hanım çekirdek kabuklarını yere doğru tükürürken gülerek "Yok kız benim gözüm hep açık. Bir süredir evde yoktum zaten, özlemişim sizi." dedi.

"Maşallah, hala aynısınız." diye devam etti.

...

yeni gelmedik geri geldik.

21 yy. sosyolojisine uygun şekilde revize edilen masa'ya hepiniz hoş geldiniz. batu, doğan ilişkisine yeni bir dinamik kazandırdım ve artık eskisinden daha güçlü, daha korumacı ve daha aktif bir batu ile yanınızdayım.

HEPİNİZİ ÖZLEDİM. EĞER DAHA ÖNCE OKUDUYSANIZ EVET... EVET BU MASA, O MASA.



M.A.S.A (remastered)Where stories live. Discover now