21.

39 7 2
                                    

Babam gideli birkaç gün olmuştu. Doğan'la ikimiz okulu fazla boşlamıştık bu yüzden dönem ödevini yetiştirebilmek için bu süreçte evde ciddi anlamda uğraş vermiştik.

Çağlar ve Gürkan arada yanımıza uğrayıp yardım ediyorlardı, onun dışında masa'da buluşmayı kesmiştik. Bu biraz tuhaftı. Masa'nın ismini bulurken hepimiz aynı şeyi düşünmüştük. Mutluluk Arayanların Sığınma Alanı. Artık oraya gitmememiz belki de sığınmamız gerekmediği anlamına geliyordu. Ya da mutluluğu bulduğumuz anlamına.

Belki de, her ne kadar biraz iç karartıcı olsa da, mutluluğu aramayı bıraktığımız anlamına da gelebilirdi.

Doğan ve ben yine sıcak çikolatalarımızı önümüze alıp cam kenarında oturuyorduk. Havadan sudan bahsedip duruyordu. Arada bir, komik şeyler anlatıp kendi kendine gülüyordu. En sonunda dayanamadım. Sözünü kestim. "Doğan." dedim.

"Böyle yapma. Her şey yolundaymış gibi eğlenceli şeyler anlatma. Sonra sana inanıyorum ve yine aynı şeyleri yaşamaktan korkuyorum." dedim. İntihar düşüncesi biraz tuhaftı. Kendi aklınıza düştüğünde hiçbir şeyin önemi kalmıyordu. Mesela sevdiğiniz insanların, hayallerinizin, hedeflerinizin, geleceğinizin. Bir anda sadece yok olmak istiyordunuz ve sizi tutan biri olmadığı sürece bu düşünceden sapmak hiç de kolay olmuyordu.

Ama kendi intiharınla değer verdiğin birininki aynı değildi. Kendi hayatından vazgeçmek için gözünün kararması gerekirdi. Değer verdiğin birinin böyle bir şey yapması ise senin en başından beri kör olduğun anlamına gelirdi. Korkunçtu.

Doğan derin bir nefes verdi. Konuşmak istemediği belliydi ama bu konuşmadan daha fazla kaçamazdı. Camdan dışarıya öylece daldı. "Bilmiyorum Batu, hiçbir şey bilmiyorum." dedi. Gözlerini bana geri çevirdi.

"Yapamıyorum. Bir şeyler olmuyor. Hayatımda ne kadar ileri bakarsam bakayım iyi bir gelecek göremiyorum. Bazı şeyleri aklımdan çıkaramıyorum. Geçmişimden, kendimden ve aklımdakilerden kaçamıyorum. Yaşayamıyorum, daraldım. Olmuyor işte, anla." dedi.

İçten içe parçalanıyordum. Doğan için hiçbir şey yapamak gelmiyordu elimden. Tutunacak dalı olmayı başaramıyordum. Elimden kayıp gidiyordu ama tutamıyordum onu. Anlıyordum da, öylece kalakalmıştım. Ben de sıkışmıştım en az onun kadar.

Ayağa kalkıp yanında gittim ve kollarımı etrafına sıkıca sardım. Tutmak istedim onu. Doğan kafasını göğsüme yaslayıp öylece durdu. Sessizce iç çekerek ağlıyordu. "Hiçbir şeye yaramıyorum Batuhan. Senin de hayatını mahvediyorum. Zaten sana aylarca çöp gibi davrandım,  sonra babamın sana yaşattıkları, üstüne bir de sana öyle şeyler söyledikten sonra seni düşünmeden in-" derken kendimi geri çekip hafif bir şaşkınlık ve kızgınlıkla gözlerine baktım.

"Ne saçmalıyorsun sen?" diye sordum. Doğan ilk tanıştığımızdaki Doğan değildi. Değişmemişti, sadece bana karşı maskesini çıkartmıştı. O aslında çok duygusal biriydi, aklından bir sürü şey geçiriyor ama hiç birini söylemiyordu. Kaba ve sert değildi.

Doğan göz yaşlarını sildikten sonra elleriyle oynamaya başladı. Suçlu bir çocuk gibi davranıyordu. Bir elimi saçına atıp sakince okşadım. Ağzımdan çıkana dikkat etmem gerekiyordu. Bu dakikadan sonra onu biraz bile üzmek istemiyordum.

"Bana bakar mısın?" diye sordum. Biraz bekledikten sonra kafasını kaldırıp benimle göz göze geldi. Her ağladığında olduğu gibi burnu kızarmıştı. İstemsizce gülümsedim. Burnuna bir öpücük kondurup geri çekildim.

"Sen benim hayatımdaki en güzel şeysin. Benim için yaptıkların hiç de kolay şeyler değildi. Doğan, artık her yükü üstlenmeyi bırak. Sen benim sevgilimsin ve biz her türlü sıkıntıyı birlikte aşabiliriz. Anlaştık mı?" dedim.

Hemen ardından ışık hızıyla ne dediğimi fark edip geri çekildim. Sevgilim mi demiştim? Sevgilim? Sevgilim.

Elimle yüzümü kapatıp odama doğru koştum. Anın gazına gelmiştim işte, o nasıl bir konuşmaydı öyle? Odamın içinde döne döne düşünüyordum. Sevgilim demiştim. Oysaki Doğan sürekli bu durumu reddediyordu. Belki de rahatsız olmuştu. Belki de birinin bunu söylemesi gerekiyordu, bilmiyordum ki.

Birkaç dakika sonra Doğan gülerek odaya girdi. Karnını tutarak kahkaha atıyordu. Benimle dalga geçmesine sinirlenip kaşlarımı çattım ve yastıklardan birini ona fırlattım. Sonra da kendimi yatağa bıraktım.

Yastığı havada tuttuktan sonra biraz daha güldü. Kahkahası kesilmişti ama gülümsüyordu. Yanıma gelip yatakta üstüme çıktı. Ellerini iki yanıma sabitledi.
Kalbim hızlanmaya başladı, bu kadar yakın olması hiç iyi değildi. Geçmişinden dolayı, Doğan'ı bu tarz yakınlaşmalara zorlamak istemiyordum. Ama o böyle şeyler yapınca kendimi tutmak zorlaşıyordu.

Doğan hala gülümserken "Bazen öyle hareketler yapıyorsun ki üstte olabilirsin diye düşünüyorum. Sonra elinle yüzünü kapatıp kaçıyorsun. Tuhaf birisin." dedi. Başka yönlere bakmaya devam ettim. Elbette utanıyordum, daha önce kimseyle yakınlaşmamıştım ki. Tuhaf hissediyordum.

Doğan bana daha da yaklaşıp yanağımı öptü. "En azından birimizin söyleyecek cesareti varmış, sevgilim." diyip güldü ve kendini yan tarafıma bıraktı. Kızardığıma emindim. Gülümsemeye devam ederken beni karnımdan tutarak kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Nereden nereye gelmiştik. Birkaç hafta öncesinde Doğan'la bu kadar yakın olabilmem için uyumasını beklemem gerekiyordu. Ki uyumuyordu da. Şimdi ise bütün gece hayatımın en sakin ve huzurlu uykusunu çektiğime yemin edebilirdim.

-

okuduğunuz için teşekkürler.

M.A.S.A (remastered)Kde žijí příběhy. Začni objevovat