2.

95 20 12
                                    

keşke gitmese

Gürkan ve Çağlar'ın her zamanki gereksiz tartışmalarından birini dinlerken karşımdaki sandalyenin çekilmesiyle kendime geldim.

Doğan gelmişti, eliyle dudağının kenarını tutuyordu ve bir yandan da küfürler ediyordu. Sert nefes alışlarından yüzündeki yaraların taze oluştuğu ve bu duruma çok sinrili olduğu belliydi. Bir hışımla sandalyesini çekip oturduğunda herkes ona döndü. Çağlar aceleyle neler olduğunu sorarken ben kanayan kaşına ve morarmış yanağına bakıyordum. Onu her kim bu hale getirdiyse baya güçlü olmalıydı. Doğan kendini savunabilecek güçte ve kabiliyetteydi, oysaki arada bir onu hırpalayan bu kişi her kimse ona bir türlü karşı koyamıyordu.

Doğan gözlerini bir an benimkilere sabitledi, içim bir tuhaf oldu. Neden öyle olduğunu anlayamadım. Sanki başına gelenlerden ben sorumluymuşum gibi baksa da üstüme çok alınmadım. Onu döven ben değildim ama bana kızgındı. Onu dövdüğüm için değil, birileri onu böyle döverken engel olmadığım içindi. Başka neden kızacaktı ki bana? Doğan bu sert bakışlarının arkasında aynı sertlikte bir yüreğe sahip değildi ve buna emindim.

Benden gözlerini çekip Çağlar'a döndü ve bıkkınlıkla konuştu. "Boşver amına koyayım, dayak yedim işte." diye başından savdı. Bazen böyle gelip dayak yedim derdi, başka bir açıklama yapmazdı. Kimden yedi, neden yedi bilmezdik. Gerçi bilsek yardım edeceğimiz de yoktu.

Sıkıntıyla kaşına dokunup küfürler etmeye devam etti. "Elini kolunu siktiğimin ayısı, mahvetti yüzümü." diye söylendi.

Gürkan teselli vermekte iyi değildi, bunu hep söylerdi zaten. Bu nedenle bir dal sigara yakıp ona uzatmakla yetindi. Aslında bu bile bir nevi teselli sayılırdı. En azından kendince desteğini belli ediyordu. Doğan sigarayı teşekkür ederek alıp dudaklarının arasına götürdü. 

Uzun süredir öylece Doğan'ı izlediğimi fark ettiğimde ben de bir şeyler söylemek istedim. "Geçmiş olsun." dedim.

Bana baygın bir bakış atıp ağzındaki dumanı havaya üfledi. "Siktir git." dedi.

Ne zaman ondan olumlu bir tepki alabilecektim bilmiyordum. Denemekten de vazgeçmiyordum. Çağlar benim yerime beni savunmayı görev bildiği için hemen araya daldı ve sinirle "Doğru konuşsana, çocuk iyi bir şey söyledi." dedi.

Doğan gözlerini kocaman açıp ofladı. "Abi siktir git'e alınan da siktirsin gitsin yani." dedi.

Hemen ardından "Neyse." diye lafı geçiştirdi. "Kafamı dağıtın biraz, çok sinirliyim." diye devam etti. Olduğum yere biraz sindim, sinirliyken en çok bana bağırırdı. Yine bağırmasını istemedim. Sanki son zamanlarda daha çok rahatsız ediyordu bağırması.

Çağlar bana ufak bir bakış atıp "Benim bir fikrim var." dedi. Herkes ona bakmaya başladı. Birasından bir yudum alıp konuşmasına devam etti. "Birkaç aydır buraya geliyoruz ama isimlerimizden başka pek bir şey bilmiyoruz. Diyorum ki, birbirimize sorular soralım."

Gürkan her zamanki gibi ona sataşmadan duramayacağı için alayla gülerek "Ne işimize yarayacak bu?" diye sordu. Aslında haklı gibiydi.

Çağlar bu cevabı yıllar öncesinden bekliyormuş gibi göz devirdi ve bozuntuya vermeden "Gelip gidip boş yapıyoruz beyler, belli ki hepimizin sıkıntıları var ama anlatan yok. Soralım işte." dedi. "Ama doğru cevaplamak zorunlu." diye devam etti.

Ben ne isterlerse yapardım zaten, Doğan da aynı şekilde bana fark etmez modunda olunca Gürkan da kabul etti. İnatçıydı ama oyunbozanlık yapmıyordu. Bence en iyi yanlarından biri böyle uyum sağlayabiliyor olmasıydı. Yani bir gün buraya gelip kumar batağına düştüğümü ve adam öldürmem herektiğini söylesem biraz formaliteden itiraz edip sonra uyum sağlar ve hayatı zaten hep öyleymiş gibi adam öldürebilirdi. Tabii bunlar sadece varsayım.

M.A.S.A (remastered)Where stories live. Discover now