12.

87 16 13
                                    

Yine masadaydık. Her şey daha net ve daha şeffaftı. Aylarca avare bir şekilde karşı karşıya oturup vakit geçirdikten sonra artık birbirimiz hakkında bir şeyler biliyorduk. Bu öğrenilen şeylerin iç açıcı olmaması büyük talihsizlikti. Sadece gazete manşetlerinde veya kitaplarda görebileceğimi düşündüğüm acıklı hayat hikayelerinin yanıbaşımda olduğunu öğrenmek beni çok etkilemişti.

Şimdi dördümüz karşı karşıya otururken anlatma sırası Çağlar'daydı. Pür dikkat onu dinliyorduk. Doğan'ın anlattıklarından sonra hazmetmesi zor bir hikaye daha istemiyordum. Yine de dinledik.

Çağlar kutu birasını açtıktan sonra geriye yaslandı. Anlatmaktan çekiniyor gibi değildi. Gayet rahattı. "Zenginim ben." dedi. "Ama aynı zamanda kaza kurşunuyum." diye devam etti.

Bu söylediğinin üzerine Gürkan öksürükleriyle karışık güldü. Çok içiyordu, ciğerleri katran gibi olmalıydı. Bazen bu gülüşlerine de yansıyordu. Doğan da aynı şekilde kahkaha attı. Çağlar çoktan içinde bulunduğu duruma alışmış olmalıydı, o da güldü. Sonra birasını dikleyip suratını ekşitti.

"Babamın tek gecelik ilişkisinden doğmayım. Paramı veriyor, evinde kalmama izin veriyor ama oğlu gibi sevmiyor işte. Annem desen zaten kendi işine devam ediyor, umrunda bile değilim. Bir üvey abim var ama o da beni pek sevmez. Yalnızım yani. Kimim kimsem yok." dedi. Ona üzülmüştüm. Hemen yanına gidip sarıldım. O da gülümseyip bana geri sarıldı.

Gürkan düşünceli bir şekilde sigarasından bir nefes çekti. "Senden iyi baba olurdu." diye sessizce mırıldandı. Hepimiz duymuştuk. Çağlar çekingence kafasını başka yöne çevirip duymamış gibi yaptı. Ben de yerime geçtim.

Doğan masanın yanıyla oynayıp tırnaklarıyla sökmeye çalışıyordu. Çocuk gibiydi. "Seninle kim ilgilendi peki?" diye sordu.

"Bakıcılar." diye yanıtladı Çağlar.

"Kaç bakıcın vardı?"

"Her sene değişiyordu, yaramaz bir çocuktum."

"Rus muydu peki bakıcıların?"

"Bilmem, genelde hepsi yabancı uyrukluydu. Babam onlarla takılıyordu ara sıra."

Doğan dudak büzerek arkasına yaslandı. Uyumaması tuhaftı. Evde de uyuyamıyordu. Acaba nasıl yaşayabiliyordu o evde? O adamın suratına bakarak...

Çağlar kafasını iki yana sallayıp öksürdü. Sonra Gürkan'a bakıp alayla. "Sıra sende kötü çocuk." dedi. Gürkan gülümsedi. Sonra omuz silkip bir sigara yaktı.

"Fakiriz biz." dedi. Hemen ardından Çağlar'a gülümsedi. "Tam dokuz kardeşiz. Ben en büyüğüm." diye devam etti.

Bunu duymak beni ve diğerlerini çok şaşırtmıştı. Gürkan'dan bir abi olmasını beklemediğimiz gibi, sekiz çocuğa abilik yapmasını hiç beklemiyorduk. Demek ki masadaki baba tavırlarının sebebi buydu. Sorumluluk almaya, yöneticilik yapmaya alışkındı. Peki buraya gelecek zamanı nereden buluyordu?

Biraz gerinip devam etti. "Yarı zamanlı işlerde çalışıyorum, kendime para harcamıyorum. Babamı kaybedeli iki yıldan fazla oldu. Eve para getiren bir ben varım, bir de kardeşim Serkan. En küçük olanımız Gökhan daha üç yaşında. Görmeniz lazım fena şirin."

Bunu söyledikten sonra ceketinin cebinden bir fotoğraf çıkardı. Şirin, sarı saçlı bir bebek fotoğrafıydı. Kocaman mavi gözleir vardı ve kameraya gülümsüyordu. Gürkan'ın gözleri adeta parlıyordu. Kardeşini çok seviyor olmalıydı.

Çağlar gülmseyerek "Aynı sen." dedi. Sonra daha kısık sesle "Senin çocuğun da ne şirin olur." diye devam etti. Duymuştuk ama her zamanki gibi duymamazlıktan geldik. Gürkan fotoğrafı dikkatlice cebine geri soktuktan sonra yine sigarasına uzandı.

M.A.S.A (remastered)Where stories live. Discover now