14.

69 14 9
                                    

"OROSPU ÇOCUĞU!" diye bağırarak ayağa fırladı Gürkan. Çağlar onu kolundan tutup güç bela yerine oturtmaya çalıştı. Gürkan öfkeyle Çağlar'a döndü. Onun telaşlı suratını gördüğünde biraz daha sakinleşmeye çalışıp kolunu çekti. Sinirden titreyerek sigara paketinden bir dal sigara çıkardı ve yaktı.

Masa'ya geldiğimizde halim ve tavrımdan bir şeylerin yanlış gittiğini anlamışlardı. Üstelik hiç de alışılagelmemiş şekilde Doğan kolunu etrafıma sarıp beni sıkı sıkıya tutuyordu. Bu yüzden elbette ki şaşkınlıklarını atar atmaz neler olduğunu sormuşlardı.

Doğan geldiğimizden beri yanımda oturuyordu ve bir eliyle elimi tutuyordu. Bu kadar ilgi bana tuhaf gelmişti. Bir yandan da bunu sadece suçlu hissettiği için yaptığı düşüncesiyle boğuşuyordum. Öyle olmasını istemezdim. Bana ilgi gösterip yanımda olması için bunları yaşamış olmak istemezdim.

Gürkan sinirle ne ara bitirdiğini anlamadığım sigarasının izmaritini yere atıp yeni bir tane yaktı. Ayağını yere vurarak sakinleşmeye çalışıyordu.

"Hayır abicim, çağıracaksınız buraya gelmeden sike sike öldüreceğim o adamı." diye söylendi.

"Ben yeterince benzettim zaten, gerek yoktu." diye cevapladı Doğan.

"Nasıl gerek yoktu? Yaşamaması gerekiyor o adamın. Ya Batuhan sana seslenemeseydi, o zaman-" diyordu ki cümlenin nereye gideceğini fark edip bana baktı. Sonra da tekrar başka yöne bakmaya başladı.

Doğan elimi tutan elini biraz daha sıkılaştırıp derin bir nefes verdi. "Ne yapacaktın Gürkan? Sekiz tane çocukla anneni yalnız bırakıp cezaevine mi girecektin? Böyle davranacağını bildiğim için çağırmadım seni." dedi. Bir noktada haklıydı. Bu adamın cezasını bu yolla veremezdik. Şikayet edilmesi gerekiyordu, elini kolunu sallayarak yaşamaya devam etmemesi gerekiyordu.

Çağlar geldiğimizden beri koruduğu sessizliğini bozdu. "Sen iyi misin Batuhan?" diye şefkatle sordu. Kafamı aşağı yukarı sallayıp gülümsedim. O da bana burukça gülümsedikten sonra Doğan'a döndü. "Ne zaman şikayet edeceksin bu adamı?" diye sordu. Doğan bariz bir şekilde konunun kapanmasını istiyor gibiydi. Bütün bunlar ona geçmişini hatırlatıyor ve bunalmasına sebep oluyordu bana kalırsa. "Denedim." diye mırıldandı.

"Denedim ama, annem ifadesinde böyle bir şey olmadığını ve benim babamla kavga ettiğim için ona suç attığımı falan söyledi. İkisi de mutlu aile tablosu çizmek için kıçlarını yırttılar sonra konu kapandı." diye devam etti. İçinden çıkılamaz bu durum hepimizi rahatsız etmiş ve sinirlendirmişti. Doğan okulu bitirip iş bulunca evden gideceğini söylemişti ama bu o adamın hala serbest olacağı gerçeğini değiştirmeyecekti. Doğan aksini iddia etse de annesine değer verdiği ve onu o adamla yalnız bırakmak istemediği belliydi. Tek çözüm babasının gerçekten hapse girmesiydi.

Bir süre sessizce oturduktan sonra kimsenin bugün bir şeyler konuşmak istemediğini fark edebildik. Sessizlik canımı her zaman olduğundan daha fazla sıkıyordu. Doğan'a döndüm. "Bugün bende kal lütfen." dedim. Gözlerini masadan çekip gözlerime çıkardı. Gülümsedi. Kafasını sallayarak onayladı. Elbette ki onu o eve geri göndermeyecektim. Her gece masaya ağzı burnu kan içinde gelmesine, o adamla aynı evde kalmasına izin vermeyecektim. O beni nasıl kurtardıysa. Ben de onu kurtaracaktım.

Çağlar ayağa kalkıp hırkasını giyerken "Hadi dağılalım. Bugün moraller kötü, yarın daha iyi konuşuruz." dedi. Gürkan da peşinden ayaklandı. Masanın üzerindeki çakmağını alıp cebine attıktan sonra "Bir şeye ihtiyacınız olursa arıyorsunuz. Çağlar ve ben anında geliriz." diyip Çağlar'a baktı. Çağlar da onaylar bir biçimde kafasını salladı.

Doğan her zamanki alaycı gülüşlerinden birini atıp "Bunlar yine anne baba rolüne giriyorlar. En iyisi biz de kalkalım." dedi. Gürkan ona söylenirken ayağa kalkıp beni de beraberinde kaldırdı.

Eve gelene kadar ikimiz de sessizdik. Bugün herkes çok sessizdi ve artık bunalmaya başlıyordum. Normalde sessizce oturan hep ben olduğumdan işlerin tersine dönmüş olması beni ne yapacağını bilemez bir hale sokuyordu. Evin kapısını açıp Doğan'ı içeri davet ettim. Kapıyı kapatır kapatmaz Doğan sanki bu anı bekliyormuş gibi bana döndü. "Batuhan..." dedi. Tek kaşımı kaldırıp ona baktım. Ne oldu da konuşmaya karar verdi diye düşünüyordum. "Efendim Doğan." dedim.

Gözlerime baktı. Anlamlı ve derin bakışlarının altında o kadar çok ezildim ki utandım. Kafamı yana çevirip gülümsedim. Doğan bana ne zamandır böyle bakıyordu? Acaba ben mi fark edemedim hiç?

Doğan bana doğru adımlayıp beni kendine çekti. Bu ani hareketi karşısında şaşırdım ve ne yapacağımı bilemedim. Kollarını etrafıma dolayıp çenesini başıma yasladı. Vücudunun sıcaklığını hissedebilecek kadar yakınında olmak bana güven veriyordu. Sanki kanatları vardı da etrafımı sarmalamış gibi hissediyordum. Şaşkınlığımı üzerimden atıp bir şeyler söyleyecektim ki Doğan bana fırsat vermeden geri çekildi. Sonra sanki çok yanlış bir şey yapmış gibi tuhaf bir ifadeyle başka yöne döndü. "Özür dilerim, istemeden oldu." dedi.

Bir insan başka bir insana nasıl istemeden sarılabilir bilmiyordum. Bariz bir pembe yalandı bu. Üstüne gitmek istemediğimden sorun olmadığını belli etmek amacıyla gülümsedim. Acaba, sevgi nedir bilmem diyen Doğan bu hareketlerinin sebebini neye bağlıyordu? Beni sevdiğini ima etmiyordum tabii ki ama, böyle davranmasının nedeni tam olarak neydi o zaman?

Doğan içeri geçip koltuklardan birine oturmuştu, odayı inceliyordu. Evim çok dağınık olduğundan bu biraz canımı sıkmıştı. Ayaküstü biraz toparladıktan sonra ben de yanındaki koltuğa oturdum. Eskiden Doğan'ın evimde olduğunu hayal ettiğimde ister istemez heyecanlanırdım. Düşününce, şu son zamanlar hariç hep Doğan'ın her hareketinden etkilenen aptal bir sapık gibiydim. Hatta ağzı yüzü dağınık bir şekilde masaya geldiği gün ondan daha fazla ağlamıştım neredeyse. Şimdi nasıl oldu bilmiyorum ama gayet normal hissediyordum.

Doğan bana baktı. Bir süre öylece bakıştık. Derin bir nefes verip "Uyuyacak mısın?" diye sordu.

"Bilmem." diye cevapladım. Sonra yine sessizlik oldu. Bu durum sakız gibi uzuyordu. Böyle sessiz kalmanın bana iyi geldiği falan yoktu.

"Yanında yatayım. Zaten alışkınsın sen." diyip göz kırptı. İşte her zamanki Doğan geri gelmişti. Benim istediğim de buydu. Her ne kadar bana bulaşıp laf atan bir gıcık olsa da bütün bunları eğlencesine yaptığını biliyordum. En azından artık biliyordum. Kafamı sallayıp onayladım.

Bir süre etrafına bakınmaya devam ettikten sonra. "Masa senin için ne ifade ediyor?" diye sordu.

Omuz silktim. "Tam olarak bilmiyorum ama sanki aileymişiz gibi hissediyorum. Yani, hiç birimizin düzgün aile ilişkileri olmadığından, belki de Masa bizim için ikinci bir şans gibidir." diye cevapladım. Bu soru hakkında düşünmeme gerek bile yoktu. Daha önce de onları ailem gibi gördüğümü söylemiştim. Anne baba ve kardeş... evet Doğan büyük ihtimalle korumacı bir abi falan olurdu.

Doğan gülümsedi. "Doğru diyorsun, zaten bizim salak ile avanak iyice anne baba rolüne girdiler." dedi. Kafamı salladım. Ben bundan şikayetçi değildim. Gerçekten eğlenceli oluyordu bence. Doğan da her ne kadar memnuniyetsiz gözükse de bence o da eğleniyor olmalıydı.

"Sana ne ifade ediyor peki?" diye sordum. Tekrar gözlerimin içine baktı. Bu kez öyle anlamlı ve derin bakıyordu ki iki elimle koltuğun kenarlarını sıktım. Bir yere tutunmasam eriyip halıya dökülecekmişim gibiydi. "Ben de bilmiyorum." Dedi. "Ama her gece gitmeme neden olacak güzel bir şey var Masa'da. İstersen aile de istersen başka bir şey." diye devam etti.

Sonra bir şey demeden ayağa kalktı. "Yatalım bari geç oldu." dedi.
---

okuduğunuz için teşekkürler, umarım beğenmişsinizdir.

M.A.S.A (remastered)Where stories live. Discover now