20.

41 12 5
                                    

İşte buradaydım. Bir hastane odasında.

Katlanamayacağım kadar büyük bir acı çekiyordum. Doğan'ın bunu yapacak kadar bitik olmasına rağmen durmadan gülümsemesine kanmıştım. Görmek istememiştim. Gerçekte ne kadar mutsuz olduğunu görmek istememiştim. Hatıralarıyla yaşamanın, yeni bir sayfa açmanın, yaşama tutunmanın onun için ne kadar zor olduğunu görmek istememiştim. Hepsi benim suçumdu. Ondan bir anda iyileşmesini beklemiştim. Bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Evine geri döndüğüne göre Doğan hala eskiden kopamamıştı.

Bu sadece bir intihar girişimi değildi. Bu tam anlamıyla bir vazgeçişti. Artık mutlu olamayacağını fark edip kurtulmaya çalışmaktı. Biliyordum bu hissi. Hani hayatın boyunca bir şeylerden kaçarsın, sonra bir gün bir anda durursun. Neyden kaçtığını merak edersin. Geriye dönüp baktığında gördüğün şey sadece bir hiçtir. Çünkü kaçtığın şey aslında, sensindir.

Peki, insan kendinden kaçabilir miydi? Elbette ki bunun cevabı çok açıktı. Bazı şeyleri farkına varacak kadar gözü açık olmak beraberinde vazgeçme isteği doğuruyordu. Bir gün durup da neyden kaçtığını merak eden her insan aynı sıkışıklığı yaşıyordu. Çünkü artık asla kurtulamayacağını bildiğin bir şeyden kaçmak zorunda kalıyordun.

Doğan birkaç gündür yoğun bakımdaydı. Aptal adam garantiye almıştı herhalde. Yüklü miktarda hap da içmişti. Doktorlar durumun çok ciddi olmadığını söylüyordu. Uyandıktan ve tabrcu edildikten sonra psikiyatriye yönlendirilmesini söylemişlerdi. Doğan'ı buna asla ikna edemezdim gerçi.

Çağlar yanımdaki sandalyeye oturup omzuma dokundu. Kafamı ona çevirdim. Biraz hüzünlü bakıyordu. "Bir şeyler yemen lazım Batu, kaç gündür aç sefil dolaşıyorsun." dedi. Kafamı iki yana salladım. Bir şeyler yiyebilecek durumda değildim. Doğan uyanana kadar hiçbir şey yapmak istemiyordum.

Gürkan da gelip bir yandaki sandalyeye oturdu. İster istemez karşımdaki sandalyeye baktım. Doğan yoktu. Bu eksikliği sadece ben değil onlar da hissediyor olmalıydı. Gürkan kafasını başka yöne çevirip derin bir nefes verdi.

Aramızdan biri böyle bir şey yapana kadar, ne kadar bitik durumda olduğumuzu fark edememiştik. Gürkan kaç gündür işe gidemediği için ailesi sıkıntıdaydı, Çağlar zaten her gece kalacak yer bulabilmek için çırpınıyordu, ben de benimle aynı evde kalan birinin ölüm döşeğinde olduğunu anlayamayan bir asalaktım.

Çağlar her zamanki gibi ortamı yumuşatmaya çalışan bir havayla "Doğan uyanınca tatile çıkalım. Araba var zaten, kalacak yer bulamazsak arabada yatarız." dedi. Gürkan ve benim tepki vermediğimizi görünce tekrar suratı düştü.

"Mutluluğu ararken kendimizi kaybediyoruz." diye söylendi Gürkan. "Neyse, ben sigaraya çıkıyorum." diyip ayaklandı ve gitti. Çağlar arkasına yaslanıp iç çekti. "Doğru söylüyor." dedi.

Korkuyordum artık. Biz hiç mutlu olamayacak mıydık? Böyle bir iki gün yüzümüz gülünce tekrar her şey başa mı saracaktı? Neden, böyle oluyordu?

Doğan'ın yanındaki cihazdan sesler gelmeye başladığında telaşla o tarafa döndüm. Doğan ayaklanmıştı ve vücudundaki kabloları sökmeye çalışıyordu. Şaşkınlıktan ağzım açık bir şekilde ona bakıyordum. Çağlar hemşirelere seslenerek odadan çıktığında Doğan'la karşı karşıya kaldık.

Gözlerini bana çevirdi, baygın bakıyordu. Aramızda daha önce hiç böyle bir bakışma gerçekleşmemişti. Anlam yükleyemiyordum neler olduğuna. "B-batu?" diye kuru bir sesle konuşmaya çalıştı. Sonra kafasını hızla bileklerindeki sargılara çevirdi. Gözümden yaşlar geliyordu.

Ayağa kalkıp ona bakmaya devam ettim. "Nasıl yaparsın bunu?" diye sordum. Doğan şaşkınlıkla bana baktı. Bir şeyler söylemek için ağzını açtı ama onu durdurdum.

M.A.S.A (remastered)Where stories live. Discover now