6.BÖLÜM:Gerçekler

429 47 27
                                    

Bölüm şarkısı: model- sarı kurdeleler

Not: kitap belli bir kitleye ulaşana kadar sınırlandırmalar olmayacaktır.

İyi okumalar.

"Bɪᴢ ɴᴢᴀᴍᴀɴ ᴋᴀʏʙᴇᴛᴛɪ̇ᴋ ʙɪ̇ʟɪ̇ʏᴏʀ ᴍᴜsᴜɴᴜᴢ, ʙɪ̇ᴢ ʜᴀʏᴠᴀɴʟᴀʀ ɪ̇ʟᴇ ʙᴇʀᴀʙᴇʀ ᴠɪ̇ᴄᴅᴀɴɪᴍɪᴢɪ ᴜʏᴋᴜʏᴀ ɢᴏ̈ɴᴅᴇʀᴅɪ̇ɢ̆ɪ̇ᴍɪ̇ᴢᴅᴇ ᴋᴀʏʙᴇᴛᴛɪ̇ᴋ."

-sᴇʀɪᴏᴜs_1970

»»————> 💖 <————««

Akşama kadar odamda oturmuş ve kitap okumuştum. Akşam yemeği vakti geldiğindeyse oldukça gergindim.

Öyleki dilim sanki lâl kalmış, beynim kış uykusuna yatmıştı.

Bu evde kış uykusuna yatan sadece beynim değil aile olarak adlandırdığım kişilerin vicdanıydı.

Öyle körelmişti ki vicdanları beni ölüme terk 𝑒𝑡𝑚𝑖𝑠̧𝑙𝑒𝑟𝑑𝑖.

Şimdi ise kirli zihinlerini temizleme umudu ile evlerinde yer vermişlerdi bana.

Hoş, şuan gelip bana saray verseler doğru dürüst emzirilmemiş o küçük, masum bebeğin hakkını ödeyemezlerdi.

Açlıktan neredeyse ölecek gibi hissettiğimde yetimhanenin çöpünü karıştırmış yedi yaşında ki kız çocuğunun hakkını ödyemezlerdi.

Yetimhanenin verdiği beş kuruş para ile beslenmesine sadece küçük bir paket kek alan kız çocuğunun hakkını ödeyemezlerdi.

Hiç bir zaman sağlıklı beslenme hakkım olmamıştı.  O günü hatırlarım, kek getirdiğim günlerden birindeyim. Yanımda ki çocuğun beslenmesinde kaşarlı tost ve biraz yaprak sarması vardı. Sütünü ve muzunu da unutamam tabii.

O kadar açım ki çocuk aklı ile onu izlersem doyabileceğim düşünüyorum. O zamanlar Aslı olmadığı için benim yerime de o çocuktan bir şey isteyememişti.

En sonunda kendimi telkin edip tostundan bir parça rica ediyorum o çocuğun.

Çocuk vermiyor tabii, bense öylece izliyorum onun yiyişini...

Başka bir gün öğretmenim okumayı geç söken çocukları evine çağırıyor. Aralarında ben de varım. Yetimhane müdürümüzden zoraki bir şekilde izin alıp ben de katılıyorum aralarına.
Herkes itişkakış öğretmenimin evine girince ben kapıda kalıyorum. Öğretmenim beni bekliyor eve girmem için.

Ama benim gözüm kızların simli, pembe ayakkabılarında.

Onların ayakkabılarına baktıktan sonra kendiminkilere bakıyorum. Benim ayağımda kırmızı babetlerim var. Eski püskü bir şey. Çorabımın yırtık yerleri ayağımı üşütüyor.

Sonra düşünüyorum ki bu eve o çoraplar ile giremem. Daha sonra ise Küçük aklımla hocamı kandırmaya çalışıyorum.

Bir de o zamanlar kekemeydim. Bir kelimeyi iki saate söylerdim.

"Ho-ho-hocam, be-benim bi-bi  işi-işim vardı. G-gitmem la-lazım. "

Anlıyor tabii hocam da. Giriyor içeri kendi kızının çoraplarından getiriyor, üzerinde kedi deseni var. Küçük kalbim pırpır oluyor böyle.

Giydiriyor ayağıma. Yanda ki ayakkabılıktan da sarı bir spor ayakkabı çıkartıp ayağıma giydiriyor.

Yalanımı yakaladığını belli edip beni mahçup etmek istemiyor. "Tamam o hâlde, git de işini yap o zaman. Kapıdaki güvenlik amcaya söyle de seni yurda götürsün. Olur mu? "

Sadece kafamı sallıyorum. Konuşmaya utanıyorum.

Öbürsü gün okula gidiyorum. Ders boyunca öğretmenin kızı ayağıma bakıyor. Tanımış ayakkabısını tabii.

Dersten sonra yanıma geliyor, beni itip düşürüyor, karşı koyamıyorum. Öyle çelimsiz bir çocuğum ki sesim dahi çıkmıyor.

Alıyor ayağımdan ayakkabıları hırsızlıkla suçluyor beni. Rezil ediyor beni bütün çocuklara.

O tenefüs bir şekilde kaçıyorum okuldan. Ayağım çıplak. Üşüyorum. Yoldan geçen insanlar bana bakıyor.

O gün Aslı ile tanışıyorum. Ondan sonraki gün okula Aslı olarak gidiyorum. O kekeme değil, cesur.

Öğretmenin kızını dövüyor. Sonra öğretmeni geliyor ve Aslı'nın kızını dövdüğünü görüyor. Bu sefer o da bizi nankör olmakla suçluyor.

Ne benim ne de Aslı'nın hakkını ödeyemezlerdi...

Yemek salonuna gittim. Ne olur ne olmaz diye Aslı ile yer değiştirdim ki beni koruyabilsin.

Tüm aile buradaydı. Aslan, Buğra, Alper ve Yusuf. Bana bakmayıp baktıkları çocuklar...

Anne müsveddesi ve baba müsveddesi de buradaydı tabii...

Selçuk bey bana seslendi. "Kızım, gel hadi. Konuşalım, " dedi.  Onu dinleyip Alper ve Yusuf'un arasına oturdum.

Tabağımdaki mantar çorbasını görünce bugün de aç kalacağımı anladım.

Kader hanıma döndüm nedense. Gözlerimiz kesişti. Ağlayacak gibi bir hali vardı.

Masada gerici bir hava vardı. "Konu nedir, " diye sordum merakla.

Selçuk bey titrek bir nefes aldı. "Konu sensin, kızım, " dedi.

Kaşlarım çatıldı. Devam et der gibi ona baktım.

"Seni biz bırakmadık. Biz seni terk etmedik kızım," dedi.

Dünya benim başıma yıkılmadı, adeta ben dünya oldumda birilerinin başına yıkıldım.

Kulaklarım uğultu doldu. Ellerim titredi.

Ve ben o zaman öldüm... Benim ölüşümden Süheyla doğdu.

Aynı zamanında onun ölüşünden benim doğuşum gibi...

SÜHEYLA (ABİLERİM) Where stories live. Discover now