Babamla Yaşadığımız Dehşet

60 1 0
                                    

"ONLAR" YAŞANMIŞ GERÇEK CİN HİKAYELERİ KİTABI ÇIKTI

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"ONLAR" YAŞANMIŞ GERÇEK CİN HİKAYELERİ KİTABI ÇIKTI. TRENDYOL ÜZERİNDEN İNDİRİMLİ BİR ŞEKİLDE ALABİLİRSİNİZ. 

Gençlik zamanlarında babam ve ben birlikte sık sık ava giderdik. Babam gerçek bir doğa adamıydı. Uzun boylu ve iri cüsseli sayılabilecek birisiydi. Bana, vahşi doğada hayatta kalmayla alakalı bildiğim neredeyse her şeyi o öğretmiştir. Bir keresinde neredeyse açlıktan öleceğini, kurtlar ve ayılar arasında nasıl hayatta kaldığını, biraz da abartılı bir şekilde anlattığını hatırlıyorum. Vahşi doğadaki neredeyse tüm hayvanların beslenme şekillerini babam sayesinde biliyorum ve bunları şimdi dahi hatırlıyorum. Babam, yıllarca gözümde hiçbir şeyden korkmayan adam olarak kalmıştır. Fakat yaşadığımız bir olay sonrası bu düşüncem değişti.

O sene en sevdiğimiz avlanma bölgesindeki kayalık bir yamacın eteğinde kamp yapıyorduk. Önceki yıl hayatımda ilk defa geyik vurmuştum. Ertesi gün için çok heyecanlıydım. Planımız; sabah güneş doğmadan önce kalkıp, birkaç kilometre batıdaki çayırlara doğru yola çıkmaktı. Bu bölgedeki geyik popülasyonu epey güzeldi. O gece babam yine bana; ben doğmadan önce yaşamış olduğu av hikayelerinden birini anlatıyordu. Hikayenin ortasında, tiz bir çığlık duyduk. Babam sanırım biraz korkmuş olduğumu anladı. Buy yüzden bana; gülümseyerek, o sesin bir geyiğe ait olduğunu söyledi. Babamın rahat tavrını görünce ben de gevşedim.

Sonrasında farklı aralıklarla o sesi birkaç kez daha duyduk. Bir süre sonra ses bizden giderek uzaklaştı. O gece gökyüzü açıktı ve hava biraz serin idi. Babam; yarının güzel ve yorucu bir gün olacağını söyleyerek, artık uyumamız gerektiğini söyledi. Her keyifli olduğunda babam bir türkü tuttururdu. Ben de onun sesiyle uykuya dalardım...

Derin bir uykudaydım. Babamın beni omuzlarımdan sarsması ile uyandığımı hatırlıyorum. "Oğlum hadi uyan! Gitmemiz gerek. Hadi kalk!" dediğini hatırlıyorum. Çadır karanlıktı. Babam giyinmiş, hazırlanmıştı bile. "Uyuyakalmışım. Güneş doğdu mu yoksa?" diye sordum babama. Babam olumsuz anlamda başını iki yana salladı ve "Hayır oğlum. Acele et! Hemen kalkman lazım!" dedi. İşte o zaman duydum; üzerimizdeki kayanın oradan, sanki feryat gibi çığlıklar geliyordu.

Çığlıklar o kadar gürültülüydü ki gecenin karanlığını delip geçiyordu sanki. 5 saniye aralıklarla hep aynı ses tekrarlanıyordu. Kollarımdaki ve ensemdeki tüyler diken diken olmaya başlamıştı. "Baba, ne bu tilki mi?" diye sordum. Tedirginlikte "Hayır. Hemen gitmemiz gerek! Çabuk!" dedi.

Aceleyle toparlanmaya başladım. Yukarımızdaki kayalıklardan gelen o çığlıklar hiç kesilmiyordu. Uykudan yeni uyanmıştım daha. Gözlerim tam açılmıyordu bile. Babam tuhaf davranıyordu ve ses tonu da beni korkutmaya başlamıştı. "Baba, ne oluyor anlatsana!?" dedim. Çantasını çadırın zemine koyup bana döndü "Oğlum, hayatımda böyle bir sesi hiç duymadım" dedi.

Esrarengiz ses, başlarda; yardım çığlıkları atan bir hayvana ait olduğu izlenimini verirken sonrasında giderek tuhaflaşmaya başladı. Belki de yardıma muhtaç birisidir diye düşündüm içimden. Babam "Eşyalarını topla. Yanına silahını al" dedi. Silah güvenliği konusunda çok titiz bir adamdı. Çadırın içerisine asla dolu bir silaha girmeme izin vermezdi. Fakat şimdi silahı çadırın içerisinde doldurmamı söylediğinde iyice korkmaya başlamıştım.

Dışarı çıktığımızda çığlıklar aniden kesildi. Sesin sahibi sanki bizi fark etmiş gibiydi. Hızla yukarıya baktım. Kayanın tepesinde herhangi bir ışık görünmüyordu. Üstümüzdeki kaya yaklaşık 25 metre yüksekliğindeydi ve üzerinde durulamayacak kadar sivri uçluydu. Çadırı hızla topladık. Birkaç dakika içerisinde her şeyi toparlamış, yola çıkmaya hazırdık.

Çığlıklar yeniden başladı ama bu sefer farklıydı. Alçak bir uğultu gibiydi. Benzetmek gerekirse sanki ambulans sireninin başlangıçta çıkardığı sese benziyordu. Aşağı doğru inmeye başladık. Ses arkamızdan bizi takip ediyordu. Babam tabancasını kılıfına koymuştu, tüfeği ise elindeydi. Babam bir anda havaya ateş açmaya başladı. 2 el ateş etti. Silahın yankısı kesildikten sonra bir müddet sessizce bekledik. Hiç ses yoktu. Aşağı inmeye devam ettik.

Yaklaşık yarım saat kadar yürüdükten sonra ormanlık alandan çıkıp çayırlığa varmıştık. Çığlıklar geri döndü. Ormanın kenarındaydı bu sefer. Babam bana dur işaret yaptı. Nefesimizi tutuyorduk. "Bu geyik değil oğlum" dedi. Babam o kadar hızlı yürümeye başlamıştı ki ona yetişmekte zorlanıyordum. Şimdi bir tarlanın içerisindeydik. Arada bir durup sesleri dinliyorduk. Çığlıklar kesinlikle bizi takip ediyordu.

Bir süre sonra, başka bir ormanlık alan içinde bir patika yola çıktık. Bir derenin üzerindeki köprüden geçip, araba park alanına ulaştık. Etraftaki tek araba bizim arabamızdı. Arabayı o esnada bulunduğumuz yerin biraz uzağına park etmiştik. Babam bana dönüp "Arabaya varana kadar durmayacağım. Bana yakın dur" dedi. Koşmaya başladık. Sırtımdaki malzemelerin ağırlığı babama yetişmemi zorlaştırıyordu.

Arkamızdaki çığlıklar yaklaşmaya başladı. Etraf zifiri karanlıktı. Tek görebildiğim şey babamın elindeki fenerin ışığıydı. Korku içinde koşuyordum. Arkamda yankılanan her çığlık ensemdeki tüyleri diken diken ediyordu. Arabayı park ettiğimiz yere varmadan önce babam aniden durdu. Yaklaşık 2 dakikadır çığlık sesi yoktu. Babam bana dönüp "Arabaya kadar önden sen koşacaksın" dedi.

Arkama bakmadan koşmaya başladım. Babam peşimden geliyordu, ayak seslerini duyabiliyordum. Tam o sırada çok yakından çığlıkları duydum! Bu seferki normalden uzun sürdü. Neredeyse 10 saniye. "Oğlum koş!" diye bağırdı babam. Arabaya varana kadar pek bir şey hatırlayamıyorum. O kadar hızlı koşuyordum ki düşmemek için gözlerim yola odaklamıştım.

Babamın nefesini ensemde hissedebiliyordum. O sırada ağlamaya başladım. Çığlık sesi öncekinden daha da kötüydü. Sanki sesi çıkaran şey her neyse umutsuzca bize ulaşmaya çalışıyormuş gibiydi. Biz ne kadar hızlı koşarsak, sanki ses de bize o kadar yaklaşıyordu. Uzaktaki otoyoldan tek tük geçen arabaların seslerini duyabiliyordum. İleride arabamızı gördüm. O sırada babam kapıyı açmak için koşuyordu.

Babam, ben arabaya ulaşamadan arabayı çalıştırmıştı. Öyle hızlı içeri attım ki kendimi, dizimi kapıya vurmuştum. Keskin bir dönüş yaparak oradan çıkarken ikimiz de ormanın kenarına baktık. Orada olan şeyin ne olduğunu göremedik ama arabanın sesine rağmen hala çığlıklarını, sesini duyabiliyordum. En son duyduğum şeyi asla unutmayacağım. Neredeyse bir kahkaha, çılgın bir kahkaha gibiydi...

Arabayla daha da uzaklaştıkça normal algı ve duygularım geri geldi ve ağlamakta olduğumun farkına vardım. Babam bembeyaz olmuştu. Birkaç kilometre ötede bir benzin istasyonunda durduk. Babama sarılıp ağlıyordum...

Babam ve ben, eve döndüğümüzde, olanları ne anneme ne de kız kardeşime anlatmadık. Yaşadığımız bu olay ikimizin arasında sır olarak kaldı. Birkaç kez onunla bu konuyu konuşmaya çalıştım ama her seferinde konuyu kapattı. O gecenin üzerinden yaklaşık 20 yıl geçti. O zamandan beridir babam ve ben asla ava çıkmadık. Muhtemelen hiçbir zaman da çıkmayacağız...

Cin Hikayeleri  +18Where stories live. Discover now